¤ۣۜ..¤ İlteriş Türkçü Turancı Otağı ¤ۣۜ..¤
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Osman BATUR ' “Ben ölebilirim ama, dünya durdukça benim milletim mücad

Aşağa gitmek

nr Osman BATUR ' “Ben ölebilirim ama, dünya durdukça benim milletim mücad

Mesaj tarafından GökBörü Salı 18 Ara. 2012 - 10:53

Osman BATUR ' “Ben ölebilirim ama, dünya durdukça benim milletim mücadeleye devam edecek”

Türklerin tarih boyunca çektiği zulümleri bir kitap haline getirsek herhalde ciltlere sığmaz. Sadece 19. ve 20. asırda Türklerin bağımsızlık mücadelelerinde uğradıkları katliamın dünyada bir benzeri yoktur.

Bu acımasız katliamların bir kısmı Karabağ, Kerkük, Hocalı gibi dünyanın gözü önünde gerçekleşmiş, kimisi de Doğu Türkistan gibi ümmetin unuttuğu coğrafyada vuku bulmuştur. Bu kez de bir başka Doğu Türkistanlı mücahidi ve Kahramanı sizlere arz edeceğim..

Asıl ismi Osman İslamoğlu’dur. (Babasının ismi İslam Bey’dir. Doğu Türkistanlıların deyimiyle tam adı Osman bin İslam’dır). Doğum Tarihi konusunda iki rivayet vardır. 1890 ve 1899. Ancak yaptıklarına bakarsak asıl doğum tarihinin 1890 olması daha akla yatkındır. Göçebe Kazak Türklerine mensup bir aile de dünyaya gelir. Orta Asya’da göçebe Türkler ve bilhassa Kazak ve Kırgızlar Pir-i Türkistan Hace Ahmet Yesevi eliyle Müslüman oldukları için tasavvufi neş’eleri zirvededir. Dedesi de bölgenin hatırı sayılır hocalarından birisidir. Batur lakabı Kazak Türklerinin liderlerine verdikleri kahraman manasına gelen bir mahlastır.

Osman bin İslam; bölgedeki Altay Kazaklarının âdeti üzerine on yaşındayken ata binmeyi ve ok atmayı öğrendi. 12 yaşında Kazakların o dönemki lideri Böker Batur’un bağımsızlık ordusuna katıldı. İki yıl sonra Böke Batur’la beraber büyük yenilgiyi tattı ve köyüne geri dönüp çiftçilikle uğraşmaya başladı. Böle Batur ise halifenin memleketi Osmanlı’ya hicret etmek için yollara düştü, Tibet’te yakalandı ve bu kahramanın başı kesilerek idam edildi. 1940 yılı ise Altay Türklerinin yeniden kıyama kalktıkları devredir.

Çinliler Altaylardaki İslam izlerini silmek için ellerinden geleni yapıyorlardı. Camiler işgal ediliyor, Kur’an-ı Kerim’ler yakılıyordu. İlk Müslüman Türk Devleti’nin kurucusu Abdulkerim Satuk Buğra Han’ın evlatlarının bu zulme seyircisiz kalması beklenemezdi.

Nitekim Kazak Türkleri bir kez daha zalimleri şaşırtarak kıyam ettiler. Çin’in tepkisi her zamanki gibi sert oldu. Kimseye acımadan insanları tutuklamaya, mahkeme etmeden idam etmeye başladılar. Halkın elindeki silahları almaya başladılar. Kimileri silahlarını teslim ederken; Osman Batur tam tersi tepki verdi. Kerbela’daki Hz. Hüseyin gibi tek başına silahıyla dağa çıktı Sonuç belli de olsa da akıbet güzeldi. Biliyordu ki şehit olduğunda kendisini Şehitlerin Efendi Hazreti Hüseyin karşılayacaktı. İşaret fişeği atılmıştı; kendisine ilk katılanlar büyük oğlu Şerdiman ve arkadaşı Süleyman Bey’ler oldu. Altay Kazakları kıyamın başladığını haber alır almaz Müslüman Türk ordusuna katılmak üzere koşturuyorlardı. Camiler de çekik gözlü aksakallı kocalar gözyaşları ile süsledikleri duaları ile mücahitlere destek oluyordu. Altay Dağlarının karlı doruklarında Osman Batur ve arkadaşları bir yandan komünist Ruslara diğer yandan kızıl Çin’e karşı mücadele ederken, dua orduları da boş durmuyor; Allah’ın görünür ve görünmez ordularını Altaylara çağırıyordu. 1941 yılının Ekim ayında başlayan fiili cihat 1943 yılının Temmuz ayında sona eriyordu ve Altay Türkleri bağımsızlıklarını kazanmışlardı. Bir tek Çin askeri kalmamıştı. Altay Geçici Halk Cumhuriyeti ilan edildi. Daha sonra bu cumhuriyetle beraber Osman batur; Doğu Türkistan İslam Cumhuriyetine katıldı ve bu cumhuriyette Altay Valisi olarak vazife aldı.

1945 senesi Asya Müslümanlarının en sıkıntılı devresinin başlangıcı olmuştur denebilir. Sovyetler Birliği ile anlaşan Çin artık bölge Müslümanlarına tarihin görmediği zulmü gerçekleştirmeye başlayacaktır. Önce Ahıska Türkleri bir gece de evlerinden sürüldüler. (Ahıska Muhacirlerinin acısı hala bitmedi). Sonra Kırım Tatarları, Çeçenler, İnguşlar, Kabardey Türkleri, Balkar Türkleri ve Nogay Tatarları. Yurtlarından Sibirya’ya ve Orta Asya’ya sürüldüler. Müslümanların Orta Asya’daki acıları bununla bitmemişti. Sovyetler Birliğinden destek alan Çin; binlerce yıllık Türk yurdunun bağımsızlığını kazandığını anlayınca tarih boyunca yaptığını tekrar etmeye hazırlandı. İlk iş olarak büyük bir ordu oluşturdu. Tamamen Han Çinlilerinden oluşan bu kızıl ordu vicdanlarını karartmış bir şekilde Doğu Türkistan’a hücum etti. Doğu Türkistanlı mücahitlerden on kat daha büyük olan bu ordu devrinin en modern silahları ile donatılmıştı. İki asra yakın bir zaman Çin işgalinde yaşayan Doğu Türkistanlıların doğru düzgün silahı bile yoktu. Onların asıl gücü kalplerindeki imandı. Buna rağmen Doğu Türkistanlılar yılmadılar.

1949 yılında Çin işgali bütün Doğu Türkistan’ı inletmeye başladı. Yeryüzünde Müslümanlar bir kez daha emsali görülmemiş bir zulme maruz kalıyorlardı. Osman Batur’un ordusu kırıla kırıla otuz binden üç bine düşmüş, yirmi yedi bin şehit Altay Dağlarında ölümsüzlük şerbetini içmişlerdi. Üstelik bu üç bin rakamına kadın ve çocuklar da dahildi. Bir yandan Çinliler diğer yandan kara kış Osman Batur’u çok zor durumda bırakmıştı. İlikleri donduran ayaz, dizi aşan kar hayvanların dağlarda barınmasına imkan tanımıyordu. Mecburen dağların eteklerine indiler. 1950 yılının Kasım ayında artık mücadelenin sonu görünmüştü. Komünist Çinliler yaptıkları baskınla Osman Batur ve pek çok mücahide hanımı esir etmişlerdi. Düşman ne zaman mert olmuştu ki şimdi mert olsundu. Osman Batur ve arkadaşları ; Bedir’de Hazreti Resulullah’ın emri gereği kadınlara, yaşlılara ve çocuklara dokunmuyordu. Ancak Çin için bağlayıcı hiçbir kural, vicdani hiçbir değer, insani hiçbir kıymet yoktu. Komünizm vicdanları dondurmuş, insanlıkları unutturmuştu. Kadınlar ve kızlar esir alınmıştı. Osman Batur; kendi kızı Azpay’ın da esir olduğu Müslüman kadınları götüren iki yüz kişilik kafileye bir dağ geçidinde tek başına hücum etti. Cephanesi bitene kadar savaştı. En sonunda esir düştü. Altaylardaki cihat şimdilik durmuştu. Elleri ayakları zincirlenerek zindana atıldı. Medrese-i Yusufiye’de her gün işkence görüyor, kendisi ile beraber hareket eden mücahitlerin isimlerini vermesini isteniyordu. Ama nafile… İşkencelerin fayda etmeyeceğini anlayan Çinliler bir atın üzerine bindirilip Urumçi Şehrinde “Türkistan’ı, Çinlilerden kurtaracağım diyen adamın hâline bakın” diyerek sokak sokak dolaştırdılar. Urumçi’yi hatırladınız değil mi?

Son şanlı Doğu Türkistan Kıyamının yaşandığı şehir. Bekar Müslüman genç kızların Çin’in iç bölgelerine çalışmaya gönderilmesi üzerine Müslümanların kıyama kalktıkları şehir. İki binden fazla müslümanın cesetlerinin sokaklarda kaldığı şehir. İşte Osman Batur; atın üzerinde elleri bağlı olarak dolaştırılırken bile davasını düşünüyordu.

Çinlilerin içini korkudan titreten, imanın gücünü gösteren o devasa sözünü Urumçi’de söyledi : “Ben ölebilirim ama, dünya durdukça benim milletim mücadeleye devam edecek”.

İşkencelerden geçmiş, elleri yakaları bağlı, parayla tutulmuş hainlerin hakaretleri arasında yükselen bu çığlığı orada kendi kulaklarımla duymak isterdim. Acaba bu sözü duyan Çinliler nasıl titremiştir. Yaşlı dünya daha idamının üzerinden elli sene geçmeden Osman batur’un haklı olduğuna şahitlik ediyordu. Urumçili Müslümanlar; liderlerini haklı çıkardılar. Müslümanların “İnsan Hakları Evrensel Beyanname”sini unutturacak ilkeleri vardı. Ama Çin’in hiçbir kuralı yoktu. Resulullah; Bedir’de esir alınan Mekkeli Müşriklere laf söylemeye kalkan bir sahabe’yi susturup, incitilmesini engellemişti. Bütün Müslümanlar da tarih boyunca esirlerine aynı davranmışlardı. Ama Çinliler, işkenceden geçirdikleri Osman Batur’u at üzerinde dolaştırıp Urumçi Müslümanlarına kendilerince korku verdikten sonra; mübareği mahkemeye sevk ettiler. 19 Nisan 1951 tarihinde mahkeme kararını açıkladı. “Devrim düşmanlığı suçundan idam…” Ne devrimi mi diye sordunuz? Ne devrimi olacak Komünist Devrim. Halbuki daha gençken Osman Batur; komünizmi derinden derine tektik etmiş; bu sistemin İslam’a aykırı olduğunu tespit etmiş ve halkını bu konuda bilinçlendirmişti. Komünizmin iki ana felsefesinden biri olan materyalizm; Allah’ın yaratması hükmüne tersti. Ateizm ise zaten din düşmanlığıydı. Böyle bir fikre Osman Batur gibi; daha çocukluğundan beri dağlarda cihat eden bir Türkün kapılmayacağı aşikârdı.

29 Nisan 1951 günü karar infaz edildi. Önce kulakları, sonra kolları kesildi. Uhud Meydanındaki gibi. Uhud’da Hazreti Hamza, Hazreti Musab gibi sahabeler de aynı zulme maruz kalmışlardı. Şimdi Uhud Meydanı bin dört yüz yıl sonra Altaylarda kurulmuştu. Allah Resulunun sahabilerine uygulanan zulüm şimdi bir başka Müslüman lidere Osman Batur’a uygulanıyordu. En son olarak da kulakları ve kolları kesilmiş halde kurşuna dizilerek ruhunu teslim etti. Osman Batur’un şehit edilmesi ile mücadelenin sona ereceğini düşünen Çinliler yanıldılar. Davanın liderliği bu kez yine İslam Hoca’nın diğer oğlu Delihan Bey’ geçti. Çinliler şok üstüne şok yaşıyorlardı. Uhud Meydanını andıran katliamdan sonra Kazakların bir daha isyan etmesini akılları almıyordu. Delihan Bey de yakalandı ve idam edildi.

Ailenin maruz kaldığı eziyet bununla bitmedi. Osman Batur’un ikinci eşi ve beşi kız olmak üzere sekiz çocuğunu tutukladılar. İslam’ın ilk günlerinde Mekke-i Mükerreme’de Yasir Ailesinin başına gelen şimdi Altaylarda tekrar vücut buluyordu. Arif Nihat Asya merhumun dediği gibi şeytan kıtalar dolaşıyordu. Asr-ı Saadette Ebu Cehili, Ümeyye bin Halef’i kullanan şeytan şimdi Çinlileri kullanıyordu. Osman Batur’un 18 yaşındaki Kabiyra ile 14 yaşındaki oğlu Baybolla doğranarak, 11 yaşındaki oğlu Kariy ve 9 yaşındaki kızı Sapiyan, 20 metre derinliğindeki kuyuya diri diri atılarak anneleri Mamey Hatun’un gözü önünde şehit edildiler. Mücahide hanım bu derin acıya dayanamayarak şuurunu kaybetti. Çocuklarını bile şehit edecek kadar Osman Batur’un şahsında Müslümanlara düşman olan Çinliler bu biçare kadına da acımadılar ve O’nu da nehre atarak şehit ettiler. Müslümanlar; Yasir Ailesi’nden on dört asır sonra bir aileyi daha şehit vermişlerdi. Ancak Yasir ailesinin hayatta kalan oğlu Ammar; nasıl davasından dönmediyse; Osman Batur’un oğulları Şerdiman, Nimetullah ve Nebî de davalarından dönmediler.

RUHUN ŞAD OLSUN.BÜYÜK KAHRAMAN……
GökBörü
GökBörü
.::Tengri::.


.::Tengri::.


Osman BATUR ' “Ben ölebilirim ama, dünya durdukça benim milletim mücad Azerba10
Osman BATUR ' “Ben ölebilirim ama, dünya durdukça benim milletim mücad Gencat10
Osman BATUR ' “Ben ölebilirim ama, dünya durdukça benim milletim mücad Pro10
Yaş Yaş : 43
Cinsiyet Cinsiyet : Erkek
Nerden Nerden : Azerbaycan
Lakap Lakap : kaan
Doğum Tarihi Doğum Tarihi : 13/09/80
 Atsız´ın hangi kitaplarını okudunuz? Atsız´ın hangi kitaplarını okudunuz? : Türk Ülküsü
İletiler: İletiler: : 1035
Üyelik Tarihi Üyelik Tarihi : 16/06/11
Osman BATUR ' “Ben ölebilirim ama, dünya durdukça benim milletim mücad Pro1010
Osman BATUR ' “Ben ölebilirim ama, dünya durdukça benim milletim mücad 617300
Osman BATUR ' “Ben ölebilirim ama, dünya durdukça benim milletim mücad Ile10

https://www.teknoloji-gunlugu.com/

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz