ATSIZ BEYİ ANIYORUZ.
1 sayfadaki 1 sayfası
ATSIZ BEYİ ANIYORUZ.
Büyük Türk milliyetçisi, yiğit dava ve fikir adamı Hüseyin Nihal ATSIZ Beyi, ebediyete intikalinin 34. sene-i devriyesinde rahmet, minnet ve özlemle anıyoruz.
ATSIZ HOCAYI RAHMETLE ANIYORUZ.
Büyük Türk milliyetçisi, yiğit dava ve fikir adamı Hüseyin Nihal ATSIZ Bey’i, ebediyete intikalinin 34. sene-i devriyesinde rahmet, minnet ve özlemle anıyoruz.
12 Ocak 1905 tarihinde İstanbul Kadıköy’de dünyaya gelen Atsız Bey; Hakk’a yürüdüğü 11 Aralık 1975 tarihine kadar icra ettiği fiillerle dava adamlığının ve yiğitliğin sembolü olmuş; 70 yıllık ömrünü tüm insanlığı imrendirecek bir şekilde kahramanca yaşamış; tüm Türk milliyetçilerinin övünç kaynağı örnek bir şahsiyet olmuştur.
Aslen Gümüşhaneli olup, Mehmet Nail Bey’le Fatma Zehra Hanım’ın üç evladından en büyüğü olan Atsız Bey’in ömrü ancak milleti, bayrağı, devleti ve mukaddes değerleri uğruna kendinden geçmenin şuuruna ermiş şeref timsali ülkü erlerine nasip olacak bir şekilde büyük zorluklarla, eziyetle ve çileyle geçmiştir.
Türklük ve Türk milliyetçiliği idrakine daha çocuk yaşlarda varan Atsız Bey, Askeri Tıbbiye´ye kaydolduğunda komünist ve azınlık milliyetçisi Türk düşmanlarının faaliyetleriyle karşı karşıya kalmıştır. Tavizsiz ve vatansever karakterinin icap ettirdiği biçimde Türklüğe zararlı her türlü akımla mücadele eden Atsız Bey, 3. sınıftayken Askeri Tıbbiye’de çıkarılmıştır.
Türk milletine olan derin bağlılık, sevgi ve sadakatinden dolayı her türlü şahsi menfaatten feragat etmek ve ömrünü aziz milletine adamak gibi büyük bir suçu (!) son nefesine kadar en ileri saflarda işleyen Atsız Bey; bu büyük suç ve günahtan (!) dolayı daha sonra da büyük bedeller ödeyecektir.
Askeri Tıbbiye tecrübesinden sonra Edebiyat Fakültesi’nin “Edebiyat Bölümü”ne kaydolan Atsız, yaptığı ilmî çalışmalarıyla öne çıkmış ve Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mehmet Fuat Köprülü’nün asistanlığını yapmıştır.
Yazarları arasında Mehmet Fuat Köprülü, Zeki Velidi Togan, Abdülkadir İnan gibi saygın ilim adamlarının da bulunduğu Atsız Mecmua’yı 15 Mayıs 1931’den 25 Eylül 1932 tarihine kadar çıkaran Atsız Bey; bu dergiyle fikir sahasında çığır açmıştır.
İlmî çalışmalarıyla Türk milliyetçiliğine büyük katkılar yaptığı bir dönemde Maarif Vekili Dr. Reşit Galip’in ve onun Edebiyat Fakültesi Dekanlığı’na getirdiği Ali Muzaffer Bey’in art niyetli yoğun çabalarıyla siyasî sebeplerle üniversitedeki asistanlığına son verilen Atsız Bey; bu hadiseden birkaç gün sonra Ali Muzaffer Bey’e haklı tepkisini sert bir biçimde göstermiştir.
Asistanlıktan çıkarıldıktan sonra Türkçe öğretmeni olarak vatan köşelerini arşınladığı dönemlerde Orhun Dergisi’ni yayınlayan Atsız Bey; bu dergiyle de gaflet odaklarının yoğun tepkisini çekmiştir. Dergisi kapatılan ve bakanlık emrine alınan yiğit dava adamı; kahramanca mücadeleler sonrasında yaklaşık bir yıl sonra öğretmenliğe geri dönmüş ve 1943’te de Orhun’u yeniden yayınlamaya başlamıştır.
Bu süreçte patlak veren 2. Dünya Savaşı sırasında Sovyet güdümlü yerli komünistlerin faaliyetlerini doruk noktasına ulaştırdıklarını fark eden Atsız Bey; resmi makamları işgal eden gaflet ehlinin necip Türk milletinin karşı karşıya olduğu bu tehdit karşısında sessiz kaldığını görerek Orhun’un 1944 Mart’ında yayınlanan 15. sayısında Başvekil Şükrü Saraçoğlu’na hitaben bir açık mektup kaleme almıştır.
Orhun’un 16. sayısında yayınladığı 2. açık mektupta Marksist faaliyetleri belgeleriyle ve isim isim teşhir eden Atsız Bey, devrin Millî Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel´i istifaya çağırmıştır. Atsız’ın bu 2. açık mektubu tüm vatan sathında Türklük sevdalılarını bir araya getiren, komünizme karşı milli refleksi sokağa döken kutlu bir çağrı olmuştur.
Sinsi faaliyetlerinin ifşaatıyla büyük bir tedirginliğe kapılan Hasan Ali Yücel; Atsız´ın Boğaziçi Lisesi´ndeki edebiyat öğretmenliğine son vermiş, Sabahattin Ali kışkırtılarak Atsız aleyhine hakaret davası açmaya zorlanmış ve Orhun Dergisi Bakanlar Kurulu kararıyla kapatılmıştır.
Aleyhinde açılan dava hasebiyle trenle Ankara’ya gelen Atsız Bey; istasyonda Kürşad’ın kırk çerisinin, Alparslan’ın Anadolu kapılarındaki muzaffer ordusunun, İstanbul’u fetheden övülmüş askerin ve Anadolu’yu düşmana dar eden kahraman erlerin adeta 1944’teki tezahürü olan Türk milliyetçisi gençler tarafından büyük bir coşkuyla karşılanmıştır.
Davanın 26 Nisan 1944 günü yapılan ilk oturumu olaylı geçmiş, bunun üzerine 3 Mayıs 1944 tarihinde yapılan ikinci oturuma Türk milliyetçisi gençler alınmamıştır. Bu durum enginlere sığmayıp taşan Türk milliyetçiliğinin bendini aşan güçlü ve berrak bir su gibi çağlamasına sebep olmuş; 3 Mayıs’ta Türk milliyetçisi gençlerin büyük eylemlerine ve gösterilerine yol açmıştır.
Türk milliyetçisi tepkinin büyüklüğünden titreyen iktidar sahipleri, Atsız Bey’le birlikte rahmetli Başbuğumuz Alparslan Türkeş Bey’in de içlerinde bulunduğu dönemin önde gelen Türk milliyetçilerini işkencehanelere hapsetmiştir. Ancak bu baskılar Türk milliyetçilerinin felaketine değil şahlanmasına sebep olmuş, işkencehanelerden güçlü bir ışık gibi parlayan Türk milliyetçiliği, Türklüğün yayıldığı tüm coğrafyayı aydınlatmıştır.
Bir buçuk yıl kadar tutuklu kaldıktan sonra, 23 Ekim 1945 tarihinde tahliye edilen Atsız Bey; “nerede kalmıştık” diyerek uğruna serden geçtiği Türklük ülküsü yolunda didinmeye devam etmiştir.
Bir müddet kendisine iş verilmeyen Atsız Bey; daha sonra öğretmenlik ve kütüphane uzmanlığıyla hayatını idame ettirmiş, ayrıca hiç bir dönemde Türk milliyetçiliğinin sarsılmaz kaleleri haline gelen neşriyatlarını yayınlamaktan geri durmamıştır.
Ötüken Dergisi’nde kaleme aldığı yazıları nedeniyle yine mahkeme yollarını tutan Atsız Bey; devlet hastanelerinin hakkında verdiği sağlık sebepleriyle cezaevine koyulamayacağına dair rapora rağmen, Türklüğe karşı kinini kusanlar tarafından 14 Kasım 1973 günü yine mahpus duvarlarıyla baş başa kalmıştır.
Fikirlerinden ve yapıtlarından feyz alan milliyetçi bilim adamları, gençlik kuruluşları, kültür dernekleri vasıtası ile Türk milleti; Cumhurbaşkanı’na başvurup Atsız Bey’in affını istemiştir. Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk, yüreğinde vatan ve millet sevgisi taşıyan her kesimden milyonlarca Türk´ün yoğun ve kararlı talepleri karşısında kendi yetkisini kullanarak Atsız Bey’in cezasını affetmiştir. Böylece Atsız Bey; iki buçuk ay kadar cezaevinde kaldıktan sonra 22 Ocak 1974’te cezaevinden tahliye edilmiştir.
Yetmiş yıllık ahir ömründe kahramanlık, fedakârlık ve feragatin ihtişamlı misallerini yeni yetişecek Türk milliyetçilerine miras bırakan Atsız Bey; 10 Aralık 1975 Çarşamba gününün akşamı kalp krizi geçirmiş, 11 Aralık 1975 Perşembe günü ardında milyonlarca elemli ve kederli Türk milliyetçisi bırakarak vefat etmiştir.
Osmanağa Camii’nde kılınan cenaze namazının ardından fikirleri ve eserleriyle yetişmesinde öncü olduğu Türk milliyetçileri tarafından Karacaahmet Mezarlığı’na defnedilen Atsız Bey’i ebediyete intikalinin 34. yıldönümünde bir kez daha rahmet, minnet ve şükranla yâd ediyoruz.
Ruhu şâd, mekânı cennet olsun.
ATSIZ HOCAYI RAHMETLE ANIYORUZ.
Büyük Türk milliyetçisi, yiğit dava ve fikir adamı Hüseyin Nihal ATSIZ Bey’i, ebediyete intikalinin 34. sene-i devriyesinde rahmet, minnet ve özlemle anıyoruz.
12 Ocak 1905 tarihinde İstanbul Kadıköy’de dünyaya gelen Atsız Bey; Hakk’a yürüdüğü 11 Aralık 1975 tarihine kadar icra ettiği fiillerle dava adamlığının ve yiğitliğin sembolü olmuş; 70 yıllık ömrünü tüm insanlığı imrendirecek bir şekilde kahramanca yaşamış; tüm Türk milliyetçilerinin övünç kaynağı örnek bir şahsiyet olmuştur.
Aslen Gümüşhaneli olup, Mehmet Nail Bey’le Fatma Zehra Hanım’ın üç evladından en büyüğü olan Atsız Bey’in ömrü ancak milleti, bayrağı, devleti ve mukaddes değerleri uğruna kendinden geçmenin şuuruna ermiş şeref timsali ülkü erlerine nasip olacak bir şekilde büyük zorluklarla, eziyetle ve çileyle geçmiştir.
Türklük ve Türk milliyetçiliği idrakine daha çocuk yaşlarda varan Atsız Bey, Askeri Tıbbiye´ye kaydolduğunda komünist ve azınlık milliyetçisi Türk düşmanlarının faaliyetleriyle karşı karşıya kalmıştır. Tavizsiz ve vatansever karakterinin icap ettirdiği biçimde Türklüğe zararlı her türlü akımla mücadele eden Atsız Bey, 3. sınıftayken Askeri Tıbbiye’de çıkarılmıştır.
Türk milletine olan derin bağlılık, sevgi ve sadakatinden dolayı her türlü şahsi menfaatten feragat etmek ve ömrünü aziz milletine adamak gibi büyük bir suçu (!) son nefesine kadar en ileri saflarda işleyen Atsız Bey; bu büyük suç ve günahtan (!) dolayı daha sonra da büyük bedeller ödeyecektir.
Askeri Tıbbiye tecrübesinden sonra Edebiyat Fakültesi’nin “Edebiyat Bölümü”ne kaydolan Atsız, yaptığı ilmî çalışmalarıyla öne çıkmış ve Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mehmet Fuat Köprülü’nün asistanlığını yapmıştır.
Yazarları arasında Mehmet Fuat Köprülü, Zeki Velidi Togan, Abdülkadir İnan gibi saygın ilim adamlarının da bulunduğu Atsız Mecmua’yı 15 Mayıs 1931’den 25 Eylül 1932 tarihine kadar çıkaran Atsız Bey; bu dergiyle fikir sahasında çığır açmıştır.
İlmî çalışmalarıyla Türk milliyetçiliğine büyük katkılar yaptığı bir dönemde Maarif Vekili Dr. Reşit Galip’in ve onun Edebiyat Fakültesi Dekanlığı’na getirdiği Ali Muzaffer Bey’in art niyetli yoğun çabalarıyla siyasî sebeplerle üniversitedeki asistanlığına son verilen Atsız Bey; bu hadiseden birkaç gün sonra Ali Muzaffer Bey’e haklı tepkisini sert bir biçimde göstermiştir.
Asistanlıktan çıkarıldıktan sonra Türkçe öğretmeni olarak vatan köşelerini arşınladığı dönemlerde Orhun Dergisi’ni yayınlayan Atsız Bey; bu dergiyle de gaflet odaklarının yoğun tepkisini çekmiştir. Dergisi kapatılan ve bakanlık emrine alınan yiğit dava adamı; kahramanca mücadeleler sonrasında yaklaşık bir yıl sonra öğretmenliğe geri dönmüş ve 1943’te de Orhun’u yeniden yayınlamaya başlamıştır.
Bu süreçte patlak veren 2. Dünya Savaşı sırasında Sovyet güdümlü yerli komünistlerin faaliyetlerini doruk noktasına ulaştırdıklarını fark eden Atsız Bey; resmi makamları işgal eden gaflet ehlinin necip Türk milletinin karşı karşıya olduğu bu tehdit karşısında sessiz kaldığını görerek Orhun’un 1944 Mart’ında yayınlanan 15. sayısında Başvekil Şükrü Saraçoğlu’na hitaben bir açık mektup kaleme almıştır.
Orhun’un 16. sayısında yayınladığı 2. açık mektupta Marksist faaliyetleri belgeleriyle ve isim isim teşhir eden Atsız Bey, devrin Millî Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel´i istifaya çağırmıştır. Atsız’ın bu 2. açık mektubu tüm vatan sathında Türklük sevdalılarını bir araya getiren, komünizme karşı milli refleksi sokağa döken kutlu bir çağrı olmuştur.
Sinsi faaliyetlerinin ifşaatıyla büyük bir tedirginliğe kapılan Hasan Ali Yücel; Atsız´ın Boğaziçi Lisesi´ndeki edebiyat öğretmenliğine son vermiş, Sabahattin Ali kışkırtılarak Atsız aleyhine hakaret davası açmaya zorlanmış ve Orhun Dergisi Bakanlar Kurulu kararıyla kapatılmıştır.
Aleyhinde açılan dava hasebiyle trenle Ankara’ya gelen Atsız Bey; istasyonda Kürşad’ın kırk çerisinin, Alparslan’ın Anadolu kapılarındaki muzaffer ordusunun, İstanbul’u fetheden övülmüş askerin ve Anadolu’yu düşmana dar eden kahraman erlerin adeta 1944’teki tezahürü olan Türk milliyetçisi gençler tarafından büyük bir coşkuyla karşılanmıştır.
Davanın 26 Nisan 1944 günü yapılan ilk oturumu olaylı geçmiş, bunun üzerine 3 Mayıs 1944 tarihinde yapılan ikinci oturuma Türk milliyetçisi gençler alınmamıştır. Bu durum enginlere sığmayıp taşan Türk milliyetçiliğinin bendini aşan güçlü ve berrak bir su gibi çağlamasına sebep olmuş; 3 Mayıs’ta Türk milliyetçisi gençlerin büyük eylemlerine ve gösterilerine yol açmıştır.
Türk milliyetçisi tepkinin büyüklüğünden titreyen iktidar sahipleri, Atsız Bey’le birlikte rahmetli Başbuğumuz Alparslan Türkeş Bey’in de içlerinde bulunduğu dönemin önde gelen Türk milliyetçilerini işkencehanelere hapsetmiştir. Ancak bu baskılar Türk milliyetçilerinin felaketine değil şahlanmasına sebep olmuş, işkencehanelerden güçlü bir ışık gibi parlayan Türk milliyetçiliği, Türklüğün yayıldığı tüm coğrafyayı aydınlatmıştır.
Bir buçuk yıl kadar tutuklu kaldıktan sonra, 23 Ekim 1945 tarihinde tahliye edilen Atsız Bey; “nerede kalmıştık” diyerek uğruna serden geçtiği Türklük ülküsü yolunda didinmeye devam etmiştir.
Bir müddet kendisine iş verilmeyen Atsız Bey; daha sonra öğretmenlik ve kütüphane uzmanlığıyla hayatını idame ettirmiş, ayrıca hiç bir dönemde Türk milliyetçiliğinin sarsılmaz kaleleri haline gelen neşriyatlarını yayınlamaktan geri durmamıştır.
Ötüken Dergisi’nde kaleme aldığı yazıları nedeniyle yine mahkeme yollarını tutan Atsız Bey; devlet hastanelerinin hakkında verdiği sağlık sebepleriyle cezaevine koyulamayacağına dair rapora rağmen, Türklüğe karşı kinini kusanlar tarafından 14 Kasım 1973 günü yine mahpus duvarlarıyla baş başa kalmıştır.
Fikirlerinden ve yapıtlarından feyz alan milliyetçi bilim adamları, gençlik kuruluşları, kültür dernekleri vasıtası ile Türk milleti; Cumhurbaşkanı’na başvurup Atsız Bey’in affını istemiştir. Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk, yüreğinde vatan ve millet sevgisi taşıyan her kesimden milyonlarca Türk´ün yoğun ve kararlı talepleri karşısında kendi yetkisini kullanarak Atsız Bey’in cezasını affetmiştir. Böylece Atsız Bey; iki buçuk ay kadar cezaevinde kaldıktan sonra 22 Ocak 1974’te cezaevinden tahliye edilmiştir.
Yetmiş yıllık ahir ömründe kahramanlık, fedakârlık ve feragatin ihtişamlı misallerini yeni yetişecek Türk milliyetçilerine miras bırakan Atsız Bey; 10 Aralık 1975 Çarşamba gününün akşamı kalp krizi geçirmiş, 11 Aralık 1975 Perşembe günü ardında milyonlarca elemli ve kederli Türk milliyetçisi bırakarak vefat etmiştir.
Osmanağa Camii’nde kılınan cenaze namazının ardından fikirleri ve eserleriyle yetişmesinde öncü olduğu Türk milliyetçileri tarafından Karacaahmet Mezarlığı’na defnedilen Atsız Bey’i ebediyete intikalinin 34. yıldönümünde bir kez daha rahmet, minnet ve şükranla yâd ediyoruz.
Ruhu şâd, mekânı cennet olsun.
Similar topics
» MİLLİ AHLAK /Hüseyin Nihâl ATSIZ, Atsız Mecmua 1931, 6. Sayı, 121/122
» Fethullah ermenidir
» Rahmet ve Özlemle Anıyoruz!
» Ziya Gökalp'i Rahmetle Anıyoruz
» Atsız Beğ'in Cenazesinden
» Fethullah ermenidir
» Rahmet ve Özlemle Anıyoruz!
» Ziya Gökalp'i Rahmetle Anıyoruz
» Atsız Beğ'in Cenazesinden
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz