SOYSUZ SOYLU
1 sayfadaki 1 sayfası
SOYSUZ SOYLU
Bu yazımda size iki farklı hikaye anlatmak istiyorum. Anlatması benden yorum ise sizden…
Vakti zamanında bir şehirde kudretli bir vali varmış. Kendini çok beğenmiş, insanları hakir gören bir zâtmış. Bir gün bulunduğu yöreyi teftişe çıkmış. Tabi bütün halk el pençe divan yollarda... Vali tüm şehri dolaşıp esnafı bir bir terletmiş, azarlamış. Bütün esnaf gözleri şimşekler çakan vali karşısında süklüm püklüm olmuş. Vali bir dükkânın önüne gelmiş ki o da ne dükkân sahibi dışarıda değil ve kendisini karşılamaya, el etek öpmeye gelmemiş. Vali çok hiddetlenmiş, bağırmış, çağırmış. Girmiş dükkâna içerde ise ömrü boyunca yüce Allah’tan başkasına kulluk ve secde etmemiş olan bıçakçı Mehmet Usta buyurun demiş. Vali üst perdeden ‘’ Beni tanımadın mı? ‘’ diye sormuş ve aralarında şöyle bir konuşma geçmiş
— Hayır, nereden tanımam gerekiyordu.
— Adam, ben bu şehrin valisiyim.
— Eee… İyi ne yapayım, ne işe yararsın sen? Hep vali mi kalacaksın ömür boyu o makamda mı olacaksın?
— ( Vali biraz düşünceli ) Hayır.
— Eee… Sonra ne olacak?
— Belki vezir olurum?
— Eee peki sonra?
— Belki imparator olurum?
— Eee sonra?
Sonra hiç demiş Vali. Mehmet Usta bir kahkaha koparmış ‘’ Be adam madem bir hiçsin ne diye bu kadar böbürleniyorsun. Ben zaten bir hiçim sense bunca yıl uğraşıp bir hiç olacaksın.
Diğer hikaye ise;
Vaktin birinde bir Padişah’a çok güzel bir tavus kuşu hediye etmişler. Demişler ki efendim bu tavus kuşunun eşi benzeri dünyada yok, çok cins bir hayvandır. Şöyle meziyeti var, böyle meziyeti var. Öve öve bitirememişler kuşu. Neyse Padişah hediyeyi kabul etmiş. Demiş ki vezirine nasıl buldun bakalım tavus kuşumu.
Vezir bu tavus kuşunun bir kusuru var efendim deyince Padişah hiddetlenmiş: Nedir bakalım benim eşi benzeri olmayan tavus kuşumun kusuru?
Vezir: ‘’ Efendim önce siz bunu size hediye edene sorun sonra söyleyeyim.’’ deyince Padişah çok merak etmiş. Tavus kuşunu hediye edeni çağırtıp kuşun kusurunu sormuş. İlk önce kuşun hiçbir kusuru olmadığını söyleyen adam, kellesinin Padişah tarafından alınacağını anlayınca gerçeği itiraf etmiş: — Efendim bu tavus kuşu yumurtadayken anası öldü biz de onu bir kaza kuluçkaya yatırdık ama bunun zarafeti ve güzelliğini gölgelemez.
Adamı yollayan Padişah, Vezir’i çağırtır ve tavus kuşundaki kusurun ne olduğunu ve bunu nereden anladığını sorar. Vezir: — Efendim tavus kuşu alımlı hayvandır kasılır yürür. Suyu bile iki saatte içer çalım satmaktan. Ama bu tavus kuşu, su içerken kaz gibi boynunu uzatıyordu.
Aferin demiş Padişah ve emir vermiş: Vezirimin yemeğini bir tas artırın.
Aradan bir zaman geçtikten sonra Padişah’a muhteşem bir at hediye etmişler ki öve öve bitirememişler. Bu atı dünyada geçecek at olmadığını, şaha kalktı mı herkesi kendisine hayran bıraktığını, iki günlük mesafeyi birkaç saatte koştuğunu duyan Padişah büyük bir heyecanla hediyeyi kabul etmiş. Vezirini hemen çağırtıp muhteşem atını sormuş. Vezir beğenmediğini söyleyince padişah tekrar hiddetlenip bunda ne kusur bulduğunu sorunca Vezir daha önce olduğu gibi bunu Padişah’tan atı hediye edene sormasını ister. Tavus kuşu meselesinde haklı çıkan Vezir’ine güvenen Padişah atı hediye edeni çağırtır. Atın sahibi de aynı tavus kuşunun sahibi gibi kellenin gideceğini anlayınca başlar anlatmaya
— Bu atın anası, babası ataları hepsi soyludur amma velâkin bu at daha tayken anası öldü bunu bir inek emzirdi. Tek kusuru bu Efendi’miz.
Padişah Vezir’in cevabını çok merak ettiği için hemen adamı huzurundan kovmuş ve Vezir’i çağırtmış. Vezir huzura gelip sabırsızlıkla kendisini bekleyen Padişah’ı bekletmemek için cevabını verdi:
— Padişah’ım soylu at üzerine sinek konduğunda öyle bir silkinir ki sinekler üzerine bir daha konmaya çekinir. Fakat bu sizin at, inekler gibi kuyruğunu sallıyor.
Padişah, Vezirini tekrar takdir ediyor ve emir veriyor: Vezirimin yemeğini bir tas arttırın.
Vezir’in bunları nasıl tahmin ettiği Padişah’ın aklından bir türlü çıkmamaktadır. Veziri bir gün tekrar yanına çağırttırdı ve sordu:
— Söyle bakalım Vezir, ben nasıl bir Padişah’ım benim asil soyum sopum hakkında ne söyleyebilirsin? Vezir: ‘’ Efendim doğrusunu söylemek gerekirse siz soylu bir Padişah değilsiniz.’’ deyince, Padişah yerinden kalktı ve diğer vezirlerine, bu vezirin öldürmesini söyleyecekken merakı ağır bastı ve otururken neden böyle söylediğini sordu. Vezir padişah’tan validesi sultan hanım’la bu konuyu konuşmasını daha sonra kendisinin cevap vereceğini söyleyince Padişah hiç beklemeden valide Sultan’a gider ve kendisinin neden asil olmadığını sorar.
Valide Sultan oğluna: ‘’ Oğlum sen Beysin koca ülke senin iki dudağının arasında as dediğin asılır yaşa dediğin yaşar, sen istemezsen ülkede kuş bile uçamaz.’’
Annesinin kendisini kandırmaya çalıştığını anlayan Padişah kılıcını çeker ve annesinin üzerine yürür. Valide Sultan aman diyerek oğluna yalvarır ve gerçeği anlatır:
— Oğlum, baban sürekli savaşlardaydı ve benimle çok ilgilenmiyordu. Sarayda çok yakışıklı ve kuvvetli bir aşçıbaşı vardı, senin baban odur. Bu neyi değiştirir ki oğlum sen sonuçta Padişah’sın.
Padişah kendisini bekleyen Vezir’inin yanına gelir ve anlatmasını emreder kendisinin neden soylu olmadığını. Vezir başlar anlatmaya:
— Efendim Padişah dediğiniz ihsanda bulunurken kese kese altın verir gümüş verir fakat siz her defasında bir tas yemek veriyorsunuz. O yüzden sizde Padişahlık kumaşı yok.
Netice itibariyle katranı kaynat kaynat olmaz şeker cinsine tükürdüğüm cinsine çeker.
Sinan ATEŞ
Vakti zamanında bir şehirde kudretli bir vali varmış. Kendini çok beğenmiş, insanları hakir gören bir zâtmış. Bir gün bulunduğu yöreyi teftişe çıkmış. Tabi bütün halk el pençe divan yollarda... Vali tüm şehri dolaşıp esnafı bir bir terletmiş, azarlamış. Bütün esnaf gözleri şimşekler çakan vali karşısında süklüm püklüm olmuş. Vali bir dükkânın önüne gelmiş ki o da ne dükkân sahibi dışarıda değil ve kendisini karşılamaya, el etek öpmeye gelmemiş. Vali çok hiddetlenmiş, bağırmış, çağırmış. Girmiş dükkâna içerde ise ömrü boyunca yüce Allah’tan başkasına kulluk ve secde etmemiş olan bıçakçı Mehmet Usta buyurun demiş. Vali üst perdeden ‘’ Beni tanımadın mı? ‘’ diye sormuş ve aralarında şöyle bir konuşma geçmiş
— Hayır, nereden tanımam gerekiyordu.
— Adam, ben bu şehrin valisiyim.
— Eee… İyi ne yapayım, ne işe yararsın sen? Hep vali mi kalacaksın ömür boyu o makamda mı olacaksın?
— ( Vali biraz düşünceli ) Hayır.
— Eee… Sonra ne olacak?
— Belki vezir olurum?
— Eee peki sonra?
— Belki imparator olurum?
— Eee sonra?
Sonra hiç demiş Vali. Mehmet Usta bir kahkaha koparmış ‘’ Be adam madem bir hiçsin ne diye bu kadar böbürleniyorsun. Ben zaten bir hiçim sense bunca yıl uğraşıp bir hiç olacaksın.
Diğer hikaye ise;
Vaktin birinde bir Padişah’a çok güzel bir tavus kuşu hediye etmişler. Demişler ki efendim bu tavus kuşunun eşi benzeri dünyada yok, çok cins bir hayvandır. Şöyle meziyeti var, böyle meziyeti var. Öve öve bitirememişler kuşu. Neyse Padişah hediyeyi kabul etmiş. Demiş ki vezirine nasıl buldun bakalım tavus kuşumu.
Vezir bu tavus kuşunun bir kusuru var efendim deyince Padişah hiddetlenmiş: Nedir bakalım benim eşi benzeri olmayan tavus kuşumun kusuru?
Vezir: ‘’ Efendim önce siz bunu size hediye edene sorun sonra söyleyeyim.’’ deyince Padişah çok merak etmiş. Tavus kuşunu hediye edeni çağırtıp kuşun kusurunu sormuş. İlk önce kuşun hiçbir kusuru olmadığını söyleyen adam, kellesinin Padişah tarafından alınacağını anlayınca gerçeği itiraf etmiş: — Efendim bu tavus kuşu yumurtadayken anası öldü biz de onu bir kaza kuluçkaya yatırdık ama bunun zarafeti ve güzelliğini gölgelemez.
Adamı yollayan Padişah, Vezir’i çağırtır ve tavus kuşundaki kusurun ne olduğunu ve bunu nereden anladığını sorar. Vezir: — Efendim tavus kuşu alımlı hayvandır kasılır yürür. Suyu bile iki saatte içer çalım satmaktan. Ama bu tavus kuşu, su içerken kaz gibi boynunu uzatıyordu.
Aferin demiş Padişah ve emir vermiş: Vezirimin yemeğini bir tas artırın.
Aradan bir zaman geçtikten sonra Padişah’a muhteşem bir at hediye etmişler ki öve öve bitirememişler. Bu atı dünyada geçecek at olmadığını, şaha kalktı mı herkesi kendisine hayran bıraktığını, iki günlük mesafeyi birkaç saatte koştuğunu duyan Padişah büyük bir heyecanla hediyeyi kabul etmiş. Vezirini hemen çağırtıp muhteşem atını sormuş. Vezir beğenmediğini söyleyince padişah tekrar hiddetlenip bunda ne kusur bulduğunu sorunca Vezir daha önce olduğu gibi bunu Padişah’tan atı hediye edene sormasını ister. Tavus kuşu meselesinde haklı çıkan Vezir’ine güvenen Padişah atı hediye edeni çağırtır. Atın sahibi de aynı tavus kuşunun sahibi gibi kellenin gideceğini anlayınca başlar anlatmaya
— Bu atın anası, babası ataları hepsi soyludur amma velâkin bu at daha tayken anası öldü bunu bir inek emzirdi. Tek kusuru bu Efendi’miz.
Padişah Vezir’in cevabını çok merak ettiği için hemen adamı huzurundan kovmuş ve Vezir’i çağırtmış. Vezir huzura gelip sabırsızlıkla kendisini bekleyen Padişah’ı bekletmemek için cevabını verdi:
— Padişah’ım soylu at üzerine sinek konduğunda öyle bir silkinir ki sinekler üzerine bir daha konmaya çekinir. Fakat bu sizin at, inekler gibi kuyruğunu sallıyor.
Padişah, Vezirini tekrar takdir ediyor ve emir veriyor: Vezirimin yemeğini bir tas arttırın.
Vezir’in bunları nasıl tahmin ettiği Padişah’ın aklından bir türlü çıkmamaktadır. Veziri bir gün tekrar yanına çağırttırdı ve sordu:
— Söyle bakalım Vezir, ben nasıl bir Padişah’ım benim asil soyum sopum hakkında ne söyleyebilirsin? Vezir: ‘’ Efendim doğrusunu söylemek gerekirse siz soylu bir Padişah değilsiniz.’’ deyince, Padişah yerinden kalktı ve diğer vezirlerine, bu vezirin öldürmesini söyleyecekken merakı ağır bastı ve otururken neden böyle söylediğini sordu. Vezir padişah’tan validesi sultan hanım’la bu konuyu konuşmasını daha sonra kendisinin cevap vereceğini söyleyince Padişah hiç beklemeden valide Sultan’a gider ve kendisinin neden asil olmadığını sorar.
Valide Sultan oğluna: ‘’ Oğlum sen Beysin koca ülke senin iki dudağının arasında as dediğin asılır yaşa dediğin yaşar, sen istemezsen ülkede kuş bile uçamaz.’’
Annesinin kendisini kandırmaya çalıştığını anlayan Padişah kılıcını çeker ve annesinin üzerine yürür. Valide Sultan aman diyerek oğluna yalvarır ve gerçeği anlatır:
— Oğlum, baban sürekli savaşlardaydı ve benimle çok ilgilenmiyordu. Sarayda çok yakışıklı ve kuvvetli bir aşçıbaşı vardı, senin baban odur. Bu neyi değiştirir ki oğlum sen sonuçta Padişah’sın.
Padişah kendisini bekleyen Vezir’inin yanına gelir ve anlatmasını emreder kendisinin neden soylu olmadığını. Vezir başlar anlatmaya:
— Efendim Padişah dediğiniz ihsanda bulunurken kese kese altın verir gümüş verir fakat siz her defasında bir tas yemek veriyorsunuz. O yüzden sizde Padişahlık kumaşı yok.
Netice itibariyle katranı kaynat kaynat olmaz şeker cinsine tükürdüğüm cinsine çeker.
Sinan ATEŞ
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz