Şehit Mustafa Pehlivanoğlu'nun çile arkadaşı 'HAYIR' diyor
1 sayfadaki 1 sayfası
Şehit Mustafa Pehlivanoğlu'nun çile arkadaşı 'HAYIR' diyor
Röportaj: Feridun Yıldız
Ülkücülerin yıllardır unutmadığı, her yıl mezarı başında andığı “Şehit Mustafa Pehlivanoğlu” Başbakan’ın grup toplantısında ağlayarak Pehlivanoğlu’nun son mektubunu okumasıyla yeniden Türk kamuoyunun gündemine oturdu. Pehlivanoğlu ile ilgili rahmetlinin çile arkadaşı, ülküdaşı Mehmet Üste ile söyleştik…
Feridun Yıldız – Sevgili dostum, aynı dönemin insanlarıyız. Aramızda otuz küsur yıldır süren bir muhabbet, bir “ülküdaşlık” hukuku var. Son günlerde görüyoruz ki biz acımızı yüreğimize gömerken, bazıları “timsah gözyaşları” döküyor. Kısa bir süre önce ülkücülerden bahsederken “bunlar namaz kılmazlar, sadece slogan atmayı bilirler” diyen Başbakan bugün “oy uğruna” aynı insanları evliya mertebesine çıkarmaya başladı. Sen rahmetli Mustafa Pehlivanoğlu ile tanışıyordun; nasıl oldu karşılaşman?
Mehmet Üste - Her ne kadar 'Büyüğümüz'ün gözyaşları anmak lütfunda bulunduğu Mustafa Pehlivanoğlu ve diğerleri 12Eylül cuntası tarafından idam edilmiş olsa da idamlarına esas teşkil eden ifadeleri çok daha önce ve çok ağır işkenceler altında alındı. Hem de nerede biliyor musunuz.? Ankara Emniyet Müdürlüğünde. Binanın 5'inci katındaki siyasi şubede ve Ben buradaki işkencelerin canlı tanığıyım.
Feridun Yıldız – Ne yapılıyordu bu 5. kattaki odada?
Mehmet Üste - 5'inci katta, koridorda, sağdan 5'inci odada. Bu oda ile o kattaki nezarethanenin arası, işkence görenlerin çığlıklarının, sırada bekleyenlere, çığlıkların dinletildiği oda idi. Bu odada 4-5 kişi sıranın kendilerine gelmesini beklerlerdi. Ve bütün bu odalardaki en bilinen yazı hâşâ “BU ODAYA ALLAH GİRMEZ” yazısıydı..
Feridun Yıldız – Rahmetli Mustafa Pehlivanoğlu ile o odada mı tanıştın?
Mehmet Üste - Ben o odaya ilk attığımda Mustafa işkencenin her çeşidini görmüştü... O odaya da elektrikle işkence yapılmak üzere getirilmişti... Benim ilk günüm olması sebebiyle böyle bir şeyi hiç beklemiyordum... Mustafa'nın vücudu Macar ihtilalinde üzerinden tank geçmiş insanlara benziyordu... Bir süre sonra onu götürdüler.. Çığlıklarını yarım saat dinledik.. Eğer binanın o bölümü ses yalıtımlı olmasa çığlıkları belki Çankaya'dan duyulurdu... Sonra iki kolundan sürükleyerek, demir parmaklıkları açıp yanımıza küfürlerle attılar... Müslüm adında bir Kürt arkadaşım vardı, onu aldılar. O da Ülkücü idi... Bir süre sonra onun çığlıklarını dinlemeye başladık... Bu arada Mustafa habire suçsuz olduğunu anlatıyordu...
Feridun Yıldız – O işkencelerden sen de nasibini aldın mı?
Mehmet Üste - Sonra sıra bana geldi.. Doğrusu bana işkence edeceklerini hiç düşünmemiştim... Üstelik herkesi gözü kapalı götürdükleri halde beni gözü açık götürmüştüler..Odaya girildiğinde sağ köşede sanki doktor muayene yerine benzer bir paravana vardı.. Polislerden ikisi paravanayı açarak arkasından üzerine bir kişinin rahatça yatabileceği 2m.boyunda,70-80cm.genişliğinde tahtadan bir aparat çıkardılar... Sonra bana hiçbirşey sormadan zorla üzerine yatırdılar... Göğsümden ve dizlerimden kayışlarla bağladılar... Şoka girmiştim... Sonra sağ ve sol ayak parmaklarıma elektrik kablolarını bağladılar. Ve birden bütün iç organlarım dışarı çıkıyormuş hissi ile böğürmeye başladım... Ne kadar sürdü bilemiyorum... Şimdi elektriği kestiler... Zebani kılıklı biri kulağıma yaklaşarak, 'konuş' diye bağırdı. 'Ne konuşacağım?' diyebildim... Bu kez kabloların bir ucunu tam erkeklik organımın ucuna bağladılar... Bu kez çok daha korkunçtu... Çığlığımı tarif edecek söz bulamıyorum… Çok uzun sürdü bu kez... Arada bir elektriğin şiddetini azaltıp artırarak acıyı zirveye çıkarırken, ne idiği belirsiz köpek soyları kahkahalarla gülüyorlardı... Ve nihayet ara verdiler... Beni kaldırıp bir sandalyeye oturttular... Bütün aletlerini toparlayıp yerine yerleştirdikten sonra, ayı gibi biri 'konuş lan, \"\"\"\"\"' diyerek yumruğunu suratımda patlattı... Ve devamı ne kadar zor biliyor musunuz?. Ben henüz bir kadının yanında bile soyunmamıştım... Çırılçıplak soyuldum... Kimseye '\"\"\"\"\"...' dememiştim... Küfrün yapılmayanı kalmadı. Ellerim kelepçeli olduğu halde vurulmayan yerim kalmadı... Üstelik belli bir soru da sorulmuyordu... Sadece ‘konuş lan’
.................................................. ..................................
Dev cüssesiyle Mehmet Üste o günlere geri dönmüştü sanki. Kan ter içerisinde kalmıştı. Göz pınarlarından aşağıya doğru sessiz bir acıyla akan gözyaşlarını elinin tersiye sildi ve anlatmaya devam etti…
Mehmet Üste - Üzgünüm bu öyle hepsi anlatılacak bir şey değil... Ama bir bölümünü daha anlatmadan edemeyeceğim...
Kaç gün geçti emin değilim..Bir akşam yine elektrik sıramızı bekliyorduk.. Mustafa’nın uçkurunu dilim dilim doğramışlar, sonra üzerine tuzlu su dökerek elektrik vermişlerdi en son... Ama 'ben suçsuzum' demeye devam ediyordu... Sonra o gece bana 'ben bu gün ne suç yüklerlerse yüklesinler kabul edeceğim' dedi... İnanamadım...
“Nişanlımı getirip karşımda soyacaklarını ve.....” dedi.. “Bunu görmektense idama giderim daha iyi” dedi ve “Hz. İsa'yı da ben öldürdüm” diyerek gitti... Gidiş o gidiş...
.................................................. ..........................
Yaşasaydı herhalde öncelikle bu işkencenin sorumluları ile mücadele ederdi...
Ben 12Eylülüde ne işkence gördüm ne de yaptım..Ne şiddette yapılı bilemiyorum...Ama 1977-1980 arasında yüzbinlerce Ülkücü ve Solcu gence işkence yapıldığını biliyorum....
.................................................. .............................
Bakın bakalım bu yıllarda Ankara Emniyet Müdürü, Emniyet Genel Müdürü kim??? O cellatların başı kim??
Şimdi nerede neler yapıyor??
.................................................. ...............................
İçlerinde o işkencecibaşını barındıran bir zümre şimdi timsah gözyaşları dökerek Anayasa oylamasında evet dememi istiyor...
..Ben sadece HAYIR demekle kalmıyorum.. Bu bir ağabeyini de şehit vermiş birisi olarak o yokluk günlerinde bir tas çorbayı paylaşırken, maddi ve manevi hiçbir çıkar için Ülküdaşını satmayan Ülkücülerden evet verebilecek birilerinin var olduğunu sanmıyorum... Olsa olsa sırtımızdan geçinmiş parazitler evet diyebilir...
Feridun Yıldız – Sohbetin için çok teşekkür ederim, sevgili kardeşim. Geçmişi hatırlatarak moralini bozdum, hakkını halâl et.
Haberiniz
Ülkücülerin yıllardır unutmadığı, her yıl mezarı başında andığı “Şehit Mustafa Pehlivanoğlu” Başbakan’ın grup toplantısında ağlayarak Pehlivanoğlu’nun son mektubunu okumasıyla yeniden Türk kamuoyunun gündemine oturdu. Pehlivanoğlu ile ilgili rahmetlinin çile arkadaşı, ülküdaşı Mehmet Üste ile söyleştik…
Feridun Yıldız – Sevgili dostum, aynı dönemin insanlarıyız. Aramızda otuz küsur yıldır süren bir muhabbet, bir “ülküdaşlık” hukuku var. Son günlerde görüyoruz ki biz acımızı yüreğimize gömerken, bazıları “timsah gözyaşları” döküyor. Kısa bir süre önce ülkücülerden bahsederken “bunlar namaz kılmazlar, sadece slogan atmayı bilirler” diyen Başbakan bugün “oy uğruna” aynı insanları evliya mertebesine çıkarmaya başladı. Sen rahmetli Mustafa Pehlivanoğlu ile tanışıyordun; nasıl oldu karşılaşman?
Mehmet Üste - Her ne kadar 'Büyüğümüz'ün gözyaşları anmak lütfunda bulunduğu Mustafa Pehlivanoğlu ve diğerleri 12Eylül cuntası tarafından idam edilmiş olsa da idamlarına esas teşkil eden ifadeleri çok daha önce ve çok ağır işkenceler altında alındı. Hem de nerede biliyor musunuz.? Ankara Emniyet Müdürlüğünde. Binanın 5'inci katındaki siyasi şubede ve Ben buradaki işkencelerin canlı tanığıyım.
Feridun Yıldız – Ne yapılıyordu bu 5. kattaki odada?
Mehmet Üste - 5'inci katta, koridorda, sağdan 5'inci odada. Bu oda ile o kattaki nezarethanenin arası, işkence görenlerin çığlıklarının, sırada bekleyenlere, çığlıkların dinletildiği oda idi. Bu odada 4-5 kişi sıranın kendilerine gelmesini beklerlerdi. Ve bütün bu odalardaki en bilinen yazı hâşâ “BU ODAYA ALLAH GİRMEZ” yazısıydı..
Feridun Yıldız – Rahmetli Mustafa Pehlivanoğlu ile o odada mı tanıştın?
Mehmet Üste - Ben o odaya ilk attığımda Mustafa işkencenin her çeşidini görmüştü... O odaya da elektrikle işkence yapılmak üzere getirilmişti... Benim ilk günüm olması sebebiyle böyle bir şeyi hiç beklemiyordum... Mustafa'nın vücudu Macar ihtilalinde üzerinden tank geçmiş insanlara benziyordu... Bir süre sonra onu götürdüler.. Çığlıklarını yarım saat dinledik.. Eğer binanın o bölümü ses yalıtımlı olmasa çığlıkları belki Çankaya'dan duyulurdu... Sonra iki kolundan sürükleyerek, demir parmaklıkları açıp yanımıza küfürlerle attılar... Müslüm adında bir Kürt arkadaşım vardı, onu aldılar. O da Ülkücü idi... Bir süre sonra onun çığlıklarını dinlemeye başladık... Bu arada Mustafa habire suçsuz olduğunu anlatıyordu...
Feridun Yıldız – O işkencelerden sen de nasibini aldın mı?
Mehmet Üste - Sonra sıra bana geldi.. Doğrusu bana işkence edeceklerini hiç düşünmemiştim... Üstelik herkesi gözü kapalı götürdükleri halde beni gözü açık götürmüştüler..Odaya girildiğinde sağ köşede sanki doktor muayene yerine benzer bir paravana vardı.. Polislerden ikisi paravanayı açarak arkasından üzerine bir kişinin rahatça yatabileceği 2m.boyunda,70-80cm.genişliğinde tahtadan bir aparat çıkardılar... Sonra bana hiçbirşey sormadan zorla üzerine yatırdılar... Göğsümden ve dizlerimden kayışlarla bağladılar... Şoka girmiştim... Sonra sağ ve sol ayak parmaklarıma elektrik kablolarını bağladılar. Ve birden bütün iç organlarım dışarı çıkıyormuş hissi ile böğürmeye başladım... Ne kadar sürdü bilemiyorum... Şimdi elektriği kestiler... Zebani kılıklı biri kulağıma yaklaşarak, 'konuş' diye bağırdı. 'Ne konuşacağım?' diyebildim... Bu kez kabloların bir ucunu tam erkeklik organımın ucuna bağladılar... Bu kez çok daha korkunçtu... Çığlığımı tarif edecek söz bulamıyorum… Çok uzun sürdü bu kez... Arada bir elektriğin şiddetini azaltıp artırarak acıyı zirveye çıkarırken, ne idiği belirsiz köpek soyları kahkahalarla gülüyorlardı... Ve nihayet ara verdiler... Beni kaldırıp bir sandalyeye oturttular... Bütün aletlerini toparlayıp yerine yerleştirdikten sonra, ayı gibi biri 'konuş lan, \"\"\"\"\"' diyerek yumruğunu suratımda patlattı... Ve devamı ne kadar zor biliyor musunuz?. Ben henüz bir kadının yanında bile soyunmamıştım... Çırılçıplak soyuldum... Kimseye '\"\"\"\"\"...' dememiştim... Küfrün yapılmayanı kalmadı. Ellerim kelepçeli olduğu halde vurulmayan yerim kalmadı... Üstelik belli bir soru da sorulmuyordu... Sadece ‘konuş lan’
.................................................. ..................................
Dev cüssesiyle Mehmet Üste o günlere geri dönmüştü sanki. Kan ter içerisinde kalmıştı. Göz pınarlarından aşağıya doğru sessiz bir acıyla akan gözyaşlarını elinin tersiye sildi ve anlatmaya devam etti…
Mehmet Üste - Üzgünüm bu öyle hepsi anlatılacak bir şey değil... Ama bir bölümünü daha anlatmadan edemeyeceğim...
Kaç gün geçti emin değilim..Bir akşam yine elektrik sıramızı bekliyorduk.. Mustafa’nın uçkurunu dilim dilim doğramışlar, sonra üzerine tuzlu su dökerek elektrik vermişlerdi en son... Ama 'ben suçsuzum' demeye devam ediyordu... Sonra o gece bana 'ben bu gün ne suç yüklerlerse yüklesinler kabul edeceğim' dedi... İnanamadım...
“Nişanlımı getirip karşımda soyacaklarını ve.....” dedi.. “Bunu görmektense idama giderim daha iyi” dedi ve “Hz. İsa'yı da ben öldürdüm” diyerek gitti... Gidiş o gidiş...
.................................................. ..........................
Yaşasaydı herhalde öncelikle bu işkencenin sorumluları ile mücadele ederdi...
Ben 12Eylülüde ne işkence gördüm ne de yaptım..Ne şiddette yapılı bilemiyorum...Ama 1977-1980 arasında yüzbinlerce Ülkücü ve Solcu gence işkence yapıldığını biliyorum....
.................................................. .............................
Bakın bakalım bu yıllarda Ankara Emniyet Müdürü, Emniyet Genel Müdürü kim??? O cellatların başı kim??
Şimdi nerede neler yapıyor??
.................................................. ...............................
İçlerinde o işkencecibaşını barındıran bir zümre şimdi timsah gözyaşları dökerek Anayasa oylamasında evet dememi istiyor...
..Ben sadece HAYIR demekle kalmıyorum.. Bu bir ağabeyini de şehit vermiş birisi olarak o yokluk günlerinde bir tas çorbayı paylaşırken, maddi ve manevi hiçbir çıkar için Ülküdaşını satmayan Ülkücülerden evet verebilecek birilerinin var olduğunu sanmıyorum... Olsa olsa sırtımızdan geçinmiş parazitler evet diyebilir...
Feridun Yıldız – Sohbetin için çok teşekkür ederim, sevgili kardeşim. Geçmişi hatırlatarak moralini bozdum, hakkını halâl et.
Haberiniz
erzurumlu25- .::Tengri::.
-
Yaş : 45
Cinsiyet :
Nerden : Erzurum
Lakap : Vatan delisi
Doğum Tarihi : 22/04/79
İletiler: : 757
Üyelik Tarihi : 29/12/09
Similar topics
» AKP’ye oy verenler pakete ‘hayır’ diyor
» Türkiye'yi Türksüzleştirme Projesine ÜLKÜCÜLER HAYIR diyor
» Ülkücü Hareketin Efsane İsimleri 'HAYIR' Diyor (Sadi Somuncuoğlu)
» Ülkücü Hareketin Efsane İsimleri 'HAYIR' Diyor (Yılma Durak)
» Hakkari’de Şehit düşen Erkan Akdeniz’in ağabeyi de yıllar önce Şehit olmuş
» Türkiye'yi Türksüzleştirme Projesine ÜLKÜCÜLER HAYIR diyor
» Ülkücü Hareketin Efsane İsimleri 'HAYIR' Diyor (Sadi Somuncuoğlu)
» Ülkücü Hareketin Efsane İsimleri 'HAYIR' Diyor (Yılma Durak)
» Hakkari’de Şehit düşen Erkan Akdeniz’in ağabeyi de yıllar önce Şehit olmuş
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz