Karaçay-Malkar Türklerine Uygulanan İşkenceler ve Mülteci Kampları - I -
¤ۣۜ..¤ İlteriş Türkçü Turancı Otağı ¤ۣۜ..¤ :: [Türkçülük] ve [Turancılık] :: Turan Coğrafyası :: Türk Devletleri
1 sayfadaki 1 sayfası
Karaçay-Malkar Türklerine Uygulanan İşkenceler ve Mülteci Kampları - I -
KARAÇAY-MALKAR / Karaçay-Malkar Türklerine Uygulanan İşkenceler ve Mülteci Kampları - I -
Ufuk TUZMAN-Filolog, Araştırmacı
Yaşadığımız yüzyılın başında sürgüne mahkûm edilen ve mülteci kamplarındaki hayatları hakkında detaylı bilgiye pek rastlayamadığımız Türk Milletinin Kafkasya’daki kahraman ve gözü pek bir boyu olan Karaçay-Malkar Türkleri’nin Avrupa’daki toplama kamplarında yaşadıkları çileli hayatı ele aldık. Bugün Karaçay-Çerkes ve Kabardin-Malkar olarak iki ayrı ülke statüsünde yaşayan ikiye bölünen Karaçay-Malkar ulusu Türk’tür ve hiçbir etnik ve estetik ayrılığa sahip değildir. Bu yüzden yazımızda kendilerini ifade ettiği şekilde bu halkı Karaçay-Malkar Türkleri olarak ifade ediyoruz.
II. Dünya harbi yıllarında bir tarafta Hitler, diğer tarafta Mussolini ve Stalin gibi insanlığın yüz karası liderlerinin pençeleri arasında yıllarca ezilen ve sürülen Türk milletinin (Karaçay-Malkar, Kırım Tatarları, Ahıska Türkleri, Kumuklar v.b.) ıstırapları bugünde sürmektedir.
Komünist Rus zulmünden kaçabilen daha sonra mülteci kamplarında şahsiyetleri ve milli gururları ezilen insanların kurtuluş ve vatan olarak gördükleri Türkiye’ye geçebilen akraba ve arkadaşlarından olan Yusuf Baksan Efendioğlu’na yazılan mektuplar kampta yaşayanların çektiği dehşet verici ıstırapların boyutunu apaçık ortaya koymaktadır.
Yazılan bu mektupların 22 tanesi 1992 senesinde Konya’da Doç. Dr. İsmail Doğan’ın doktora tezi döneminde elde ettiği ve yayımladığı eserin içinde, bir kısmı Ankara Karaçay-Malkar Türkleri Yardımlaşma Derneği arşivlerinde günlükler ve şiirler halinde 150 civarında mektubun ise yine Sayın Doğan tarafından Türkiye’den götürülerek Karaçay-Çerkes Özerk Cumhuriyeti Karaçay Milli Müzesine teslim edildiğini biliyoruz.
Karaçay-Malkar Türklerinin ıstıraplarını mektuplarda yazılanlar ve bazı tarihi kaynaklardan anlayabiliyoruz. SSCB’nin gizli polisi olarak bilinen kan emici NKVD teşkilatı 1936 yılında savaş başlamadan önce Kuzey Kafkasya’da Karaçay-Malkar Türklerini asi halk olarak ilan ederek hapislerde işkenceler ettiğini ve savaş sonrası topluca sürülerek kimi zaman da katlederek kıyımlarını yürütmüştür.
Savaştan önce 1936–1937 yıllarında Karaçay-Malkar Türklerine yönelik etnik soykırımları başlatan Rusya gençleri hedef almıştı. Önce göstermelik bir mahkeme kuruluyor sonra NKVD polisleri tarafından işkenceler yapılarak suçlarını kabul etmeleri isteniyordu. Suçunu kabul etmeyenler ise akıl almaz işkencelere maruz kalıyordu. Ama mahkemelerde suçlanan Karaçaylıların büyük bir çoğunluğu itham edildikleri suçları kabul etmiyorlar ve feci şekilde hayatlarını kaybediyorlardı.
Stalin tutuklu gençlere işkence yapması için SSCB İçişleri Halk Komiseri olan Ezhov’u suçluların sorgulanması ve suçlarının kabul ettirilmesi için görevlendirdi. Hapiste işkencelere maruz kalarak hayatını kaybedenlerin eş, dost ve akrabalarının yanı sıra o işkenceleri çekenlerin verdiği bilgiler doğrultusunda Stalin hapishanelerinde şu işkencelerin uygulanıyordu:
- Mahkûm tamamen tükeninceye kadar, 10–15 saat süreyle bir sandalyenin kenarında oturtulurdu. Sorgular gece gündüz sürer sorgulayanlar ise belirli aralıklarla değiştirilir ve her bir sorgucu kendi yöntemiyle bitap düşen mahkûmun sözde suçlarını itiraf etmesi için ikna etmeye çalışırdı;
- Mahkûm bir duvara karşı 18–20 saat süreyle ayakta durmaya zorlanır özel olarak eğitilen köpekler mahkûmun en küçük bir hareketinde ya da oturmaya teşebbüsünde uzuvlarının birini saldırarak parçalaması için hazır bekletilirdi;
- Mahkûma eski model bir deli gömleği giydirilir saatlerce onun içinde bırakılarak psikolojik baskı yapılırdı;
- Mahkûmun kol ve bacakları bükülür, tırnaklarının altına sivri aletler batırılı, dayanılmaz acılar vererek mahkûmun gururunu kırmak için makatına katı maddeler sokulur ve tazyikli sıvı verilirdi;
- Mahkûm çırılçıplak soyularak, elleri bağlanır ve farelere yemesi için işkencelerde ölenlerin cesetleri atılmış bir zindana atılırdı. Uzun zaman doyurulmayan farelerin çıplak olarak zindana atılan mahkûma saldırmaları beklenirdi;
- Mahkûmun başına kan kaybederek şuurunu yitirinceye kadar başını sıkıştıracağı bir miğfer takılarak işkence uygulanırdı;
- Mahkûmun içinde oturamayacağı, ayakta duramayacağı ya da uzanamayacağı, betondan yapılmış çivili bir fıçıya konulur ve fıçı ağzına kadar buzlu suyla doldurulurdu;
Yukarıda sıralanan işkencelerden her hangi birinden çıkan mahkûm yarı ölü bir halde sürünerek hücresine götürülür. Daha sonraki günlerde itham edildiği suçu kabul etmezse tekrar çağırılırdı.
Yine en kötü işkencelerden biri de işkencelere dayanamayıp ölen veya intihar eden akraba veya arkadaşlarının cesetleri sorgulanan mahkûmların önünde teşhir için dizilirdi.
NKVD’nin insanın akıl mantığına sığmayan tüyler ürpertici vahşiliği çok uzun zaman sürdü. Halk içinde korku ve dehşet yaratan bu olaylar karşısında kimsenin kimseye güveni kalmamıştı. Her köy meclisi veya halk toplantılarında bir NKVD köstebeği yer alır oldu.
Komünizmin bu gerçek yüzü yıllarca anlatılamadı ve yazılamadı. 1944 Alman-Rus harbi patlak verdikten sonra Stalin Karaçay-Malkar Türklerini savaşın gerekçeleri içine dâhil ederek topluca 1 gecede evlerinden toplanarak hayvan vagonlarıyla SSCB’nin diğer bölgelerine ki çoğunlukla Orta Asya bozkırları olan Kazakistan’a, Kırgızistan’a ve Sibirya’ya çoluk-çocuk, ihtiyar-kadın demeden sürüldüler.
SSCB tarihte Stalin’in toplu sürgünlerinin uygulandığı ilk halk Karaçay Türkleri olmuştur. Daha sonra sırasıyla Malkar, Kırım ve Ahıska Türkleri de topyekûn sürgüne maruz kalmışlardır.
Stalin rejimi 2 Kasım 1943 yılında 60 bin civarında Karaçay, 8 Mart 1944’te 40 bin civarında Malkar Türkünü bir gecede evsiz ve yurtsuz bıraktı. Sürgünün gerçekleştirilmesi için 20 bin civarında Rus askeri ve gizli polis görev aldı.
1957 yılında dönüş izni verilen ve hakları iade edilen Karaçay-Malkar Türklerinin ata yurtlarına dönmesi 1958 -1960’lı yıllara kadar sürdü. Sürgünden dönenlerin bir kısmı bıraktığı evleri ya yerlerinde bulamadı ya da Türklerin evlerine Gürcü veya Ruslar yerleştirilmişti. Bu durum bazıları için sürüldükleri topraklara dönerek kıt kanaatte olsa kurulu düzenlerinde yaşamaya mahkûm etti. Bugün hale Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan bozkırlarında binlerce Karaçay-Malkar Türkü hayatlarını yenidünya düzenine uyum sağlamaya çalışmakla yoksulluk içinde geçmektedir.
Bugün bile sürülenlerden kimlerin ve kaç kişinin yollarda ölerek vagonlardan atıldığı veya kaybolduğu bilenememektedir.
Bilinen tek gerçek bu sürgün ve katliamlar Rusların hainlikle suçladığı Karaçay-Malkarların nüfusunu ve toplumsal yapısını bozmaya yetmiştir.
Birde bunlar yaşanırken yukarıda da bahsettiğimiz Karaçay-Malkar Türklerinden Avrupa’ya NKVD’dan kaçarak mülteci durumuna düşen uzun bir süre kamplarda yaşayarak “anavatanım” dedikleri Türkiye’ye ulaşabilme ümidiyle acı ve sefaleti göğüsleyenlerin dramı vardır. Bu mültecilerin dramını gelecek sayımızda ayrı bir açıdan değerlendireceğiz.
Kaynaklar
1. Aslanbek M., Ufuk Tavkul. Sovyetlerin Karaçay Halkını İmhası. Kuzey Kafkasya Kültür Dergisi, sayı 79.80.81.82 Temmuz-Aralık, 1991.
2. Dr. İsmail Doğan. Mülteci Kamplarından Karaçay-Malkar Türkçesi Mektupları. Konya–1992.
3. Ufuk Tuzman. Belpınar Köyünün Göçü. Küzgü Dergisi sayı-2. Haziran, 2006.
4. Ufuk Tuzman. Drau Katliamının 61.yıldönümü. Yesevi Dergisi sayı-151.Temmuz, 2006. syf 24/25/26
5. Yusuf Baksan Efendioğlu’nun günlükleri. Ankara Karaçay Malkar Türkleri Derneği arşivi. 2006.
alıntı
[Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
Ufuk TUZMAN-Filolog, Araştırmacı
Yaşadığımız yüzyılın başında sürgüne mahkûm edilen ve mülteci kamplarındaki hayatları hakkında detaylı bilgiye pek rastlayamadığımız Türk Milletinin Kafkasya’daki kahraman ve gözü pek bir boyu olan Karaçay-Malkar Türkleri’nin Avrupa’daki toplama kamplarında yaşadıkları çileli hayatı ele aldık. Bugün Karaçay-Çerkes ve Kabardin-Malkar olarak iki ayrı ülke statüsünde yaşayan ikiye bölünen Karaçay-Malkar ulusu Türk’tür ve hiçbir etnik ve estetik ayrılığa sahip değildir. Bu yüzden yazımızda kendilerini ifade ettiği şekilde bu halkı Karaçay-Malkar Türkleri olarak ifade ediyoruz.
II. Dünya harbi yıllarında bir tarafta Hitler, diğer tarafta Mussolini ve Stalin gibi insanlığın yüz karası liderlerinin pençeleri arasında yıllarca ezilen ve sürülen Türk milletinin (Karaçay-Malkar, Kırım Tatarları, Ahıska Türkleri, Kumuklar v.b.) ıstırapları bugünde sürmektedir.
Komünist Rus zulmünden kaçabilen daha sonra mülteci kamplarında şahsiyetleri ve milli gururları ezilen insanların kurtuluş ve vatan olarak gördükleri Türkiye’ye geçebilen akraba ve arkadaşlarından olan Yusuf Baksan Efendioğlu’na yazılan mektuplar kampta yaşayanların çektiği dehşet verici ıstırapların boyutunu apaçık ortaya koymaktadır.
Yazılan bu mektupların 22 tanesi 1992 senesinde Konya’da Doç. Dr. İsmail Doğan’ın doktora tezi döneminde elde ettiği ve yayımladığı eserin içinde, bir kısmı Ankara Karaçay-Malkar Türkleri Yardımlaşma Derneği arşivlerinde günlükler ve şiirler halinde 150 civarında mektubun ise yine Sayın Doğan tarafından Türkiye’den götürülerek Karaçay-Çerkes Özerk Cumhuriyeti Karaçay Milli Müzesine teslim edildiğini biliyoruz.
Karaçay-Malkar Türklerinin ıstıraplarını mektuplarda yazılanlar ve bazı tarihi kaynaklardan anlayabiliyoruz. SSCB’nin gizli polisi olarak bilinen kan emici NKVD teşkilatı 1936 yılında savaş başlamadan önce Kuzey Kafkasya’da Karaçay-Malkar Türklerini asi halk olarak ilan ederek hapislerde işkenceler ettiğini ve savaş sonrası topluca sürülerek kimi zaman da katlederek kıyımlarını yürütmüştür.
Savaştan önce 1936–1937 yıllarında Karaçay-Malkar Türklerine yönelik etnik soykırımları başlatan Rusya gençleri hedef almıştı. Önce göstermelik bir mahkeme kuruluyor sonra NKVD polisleri tarafından işkenceler yapılarak suçlarını kabul etmeleri isteniyordu. Suçunu kabul etmeyenler ise akıl almaz işkencelere maruz kalıyordu. Ama mahkemelerde suçlanan Karaçaylıların büyük bir çoğunluğu itham edildikleri suçları kabul etmiyorlar ve feci şekilde hayatlarını kaybediyorlardı.
Stalin tutuklu gençlere işkence yapması için SSCB İçişleri Halk Komiseri olan Ezhov’u suçluların sorgulanması ve suçlarının kabul ettirilmesi için görevlendirdi. Hapiste işkencelere maruz kalarak hayatını kaybedenlerin eş, dost ve akrabalarının yanı sıra o işkenceleri çekenlerin verdiği bilgiler doğrultusunda Stalin hapishanelerinde şu işkencelerin uygulanıyordu:
- Mahkûm tamamen tükeninceye kadar, 10–15 saat süreyle bir sandalyenin kenarında oturtulurdu. Sorgular gece gündüz sürer sorgulayanlar ise belirli aralıklarla değiştirilir ve her bir sorgucu kendi yöntemiyle bitap düşen mahkûmun sözde suçlarını itiraf etmesi için ikna etmeye çalışırdı;
- Mahkûm bir duvara karşı 18–20 saat süreyle ayakta durmaya zorlanır özel olarak eğitilen köpekler mahkûmun en küçük bir hareketinde ya da oturmaya teşebbüsünde uzuvlarının birini saldırarak parçalaması için hazır bekletilirdi;
- Mahkûma eski model bir deli gömleği giydirilir saatlerce onun içinde bırakılarak psikolojik baskı yapılırdı;
- Mahkûmun kol ve bacakları bükülür, tırnaklarının altına sivri aletler batırılı, dayanılmaz acılar vererek mahkûmun gururunu kırmak için makatına katı maddeler sokulur ve tazyikli sıvı verilirdi;
- Mahkûm çırılçıplak soyularak, elleri bağlanır ve farelere yemesi için işkencelerde ölenlerin cesetleri atılmış bir zindana atılırdı. Uzun zaman doyurulmayan farelerin çıplak olarak zindana atılan mahkûma saldırmaları beklenirdi;
- Mahkûmun başına kan kaybederek şuurunu yitirinceye kadar başını sıkıştıracağı bir miğfer takılarak işkence uygulanırdı;
- Mahkûmun içinde oturamayacağı, ayakta duramayacağı ya da uzanamayacağı, betondan yapılmış çivili bir fıçıya konulur ve fıçı ağzına kadar buzlu suyla doldurulurdu;
Yukarıda sıralanan işkencelerden her hangi birinden çıkan mahkûm yarı ölü bir halde sürünerek hücresine götürülür. Daha sonraki günlerde itham edildiği suçu kabul etmezse tekrar çağırılırdı.
Yine en kötü işkencelerden biri de işkencelere dayanamayıp ölen veya intihar eden akraba veya arkadaşlarının cesetleri sorgulanan mahkûmların önünde teşhir için dizilirdi.
NKVD’nin insanın akıl mantığına sığmayan tüyler ürpertici vahşiliği çok uzun zaman sürdü. Halk içinde korku ve dehşet yaratan bu olaylar karşısında kimsenin kimseye güveni kalmamıştı. Her köy meclisi veya halk toplantılarında bir NKVD köstebeği yer alır oldu.
Komünizmin bu gerçek yüzü yıllarca anlatılamadı ve yazılamadı. 1944 Alman-Rus harbi patlak verdikten sonra Stalin Karaçay-Malkar Türklerini savaşın gerekçeleri içine dâhil ederek topluca 1 gecede evlerinden toplanarak hayvan vagonlarıyla SSCB’nin diğer bölgelerine ki çoğunlukla Orta Asya bozkırları olan Kazakistan’a, Kırgızistan’a ve Sibirya’ya çoluk-çocuk, ihtiyar-kadın demeden sürüldüler.
SSCB tarihte Stalin’in toplu sürgünlerinin uygulandığı ilk halk Karaçay Türkleri olmuştur. Daha sonra sırasıyla Malkar, Kırım ve Ahıska Türkleri de topyekûn sürgüne maruz kalmışlardır.
Stalin rejimi 2 Kasım 1943 yılında 60 bin civarında Karaçay, 8 Mart 1944’te 40 bin civarında Malkar Türkünü bir gecede evsiz ve yurtsuz bıraktı. Sürgünün gerçekleştirilmesi için 20 bin civarında Rus askeri ve gizli polis görev aldı.
1957 yılında dönüş izni verilen ve hakları iade edilen Karaçay-Malkar Türklerinin ata yurtlarına dönmesi 1958 -1960’lı yıllara kadar sürdü. Sürgünden dönenlerin bir kısmı bıraktığı evleri ya yerlerinde bulamadı ya da Türklerin evlerine Gürcü veya Ruslar yerleştirilmişti. Bu durum bazıları için sürüldükleri topraklara dönerek kıt kanaatte olsa kurulu düzenlerinde yaşamaya mahkûm etti. Bugün hale Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan bozkırlarında binlerce Karaçay-Malkar Türkü hayatlarını yenidünya düzenine uyum sağlamaya çalışmakla yoksulluk içinde geçmektedir.
Bugün bile sürülenlerden kimlerin ve kaç kişinin yollarda ölerek vagonlardan atıldığı veya kaybolduğu bilenememektedir.
Bilinen tek gerçek bu sürgün ve katliamlar Rusların hainlikle suçladığı Karaçay-Malkarların nüfusunu ve toplumsal yapısını bozmaya yetmiştir.
Birde bunlar yaşanırken yukarıda da bahsettiğimiz Karaçay-Malkar Türklerinden Avrupa’ya NKVD’dan kaçarak mülteci durumuna düşen uzun bir süre kamplarda yaşayarak “anavatanım” dedikleri Türkiye’ye ulaşabilme ümidiyle acı ve sefaleti göğüsleyenlerin dramı vardır. Bu mültecilerin dramını gelecek sayımızda ayrı bir açıdan değerlendireceğiz.
Kaynaklar
1. Aslanbek M., Ufuk Tavkul. Sovyetlerin Karaçay Halkını İmhası. Kuzey Kafkasya Kültür Dergisi, sayı 79.80.81.82 Temmuz-Aralık, 1991.
2. Dr. İsmail Doğan. Mülteci Kamplarından Karaçay-Malkar Türkçesi Mektupları. Konya–1992.
3. Ufuk Tuzman. Belpınar Köyünün Göçü. Küzgü Dergisi sayı-2. Haziran, 2006.
4. Ufuk Tuzman. Drau Katliamının 61.yıldönümü. Yesevi Dergisi sayı-151.Temmuz, 2006. syf 24/25/26
5. Yusuf Baksan Efendioğlu’nun günlükleri. Ankara Karaçay Malkar Türkleri Derneği arşivi. 2006.
alıntı
[Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
Karaçay-Malkar Türklerine Uygulanan İşkenceler ve Mülteci Kampları -II-
KARAÇAY-MALKAR / Karaçay-Malkar Türklerine Uygulanan İşkenceler ve Mülteci Kampları -II-
Ufuk TUZMAN-Filolog, Araştırmacı
Komünist Rus zulmünden kaçabilen daha sonra mülteci kamplarında şahsiyetleri ve milli gururları ezilen insanların kurtuluş ve vatan olarak gördükleri Türkiye’ye geçebilen akraba ve arkadaşlarından olan Yusuf Baksan Efendioğlu’na yazılan mektuplar kampta yaşayanların çektiği dehşet verici ıstırapların boyutunu apaçık ortaya koymak olduğunu makalemizin ilkinde bahsetmiştik.
Genel olarak mektuplar incelendiğinde İtalya, Almanya, Avusturya, Romanya’da açılan SSCB’nin zulmünden Avrupa’ya oradan da “anavatanımız” dedikleri Türkiye’ye geçmek için sığınan Karaçay-Malkar Türklerinin kamplarının varlığı ortaya çıkmaktadır.
Şunu belirtmeliyiz ki kamplarda mektupları yazanların bir çoğunun 1936-1937 yıllarında senaryolarla tutuklanarak Stalin’in hapishanelerinden kaçan veya çıktıktan sonra Avrupa’ya geçmeyi başaranlardır.
Ayrıca 28 Mayıs 1945 yılında 22 aylık zorlu bir yolculuğun ardından en büyük katliamın yapıldığı İtalya ve Avusturya sınırındaki Drau nehrindeki İngiliz kampında bulunup ta SSCB gizli polisine (NKVD) teslim edilirken kaçan ailesiz şahıslarda yukarıda adı geçen kamplara sığınmışlardır.
Mülteci mektupları Karaçay-Malkar Türklerinin tutulduğu İtalya’da Reggio Emillio (ABD kampı), Yuanov Aliksandr, Bognoli Napoli (D-Blok tutsakları), Almanya’da Signal Depot ve Kranzegg Kreis kampları ve adını tespit edemediğimiz Romanya’da tek bir kamptan Malatya Tekel Sigara Fabrikasında çalışan Yusuf Baksan Efendioğlu’na yazılmıştır.
Mektupların genel karakteristik özelliklerine bakıldığında tüm tutsak Karaçay-Malkar Türklerinin NKVD’nın kendilerine ulaşmasından korktuklarını ve bu yüzden kendi adları yerine başka adlarla hayatlarını idame ettirdiklerini yazılan mektuplar açıkça göstermektedir.
Yazılan tüm mektuplar anavatan Türkiye özlemiyle vurgulanan paragrafları içermektedir. Ayrıca mektup sahipleri arasında Rus ordusunda önemli askeri eğitim ve yetenekleri alan şahıslarında olduğu ve bu konuda Türkiye askerine bilgi ve yetenekleriyle katılarak hizmet etmek isteyenlerinde olduğu görülmektedir.
Mektuplardaki en önemli ayrıntı ise kaçış sırasında veya kamptan nakil sırasında kimlerin nereye ve ne şekilde nakledildiği ayrıca bazı ihanetlerin yaşandığı ve NKVD askerlerinin bazı hilelerle kamplardan mülteci Türkleri “Türkiye’ye götüreceğiz” diye Yunan işbirlikçileri ve istihbaratıyla Sovyetlere teslim ettikleri ve birçoğunu kurşuna dizildiğinden de bahsediliyor.
Bu acı manzara ve hayatın içinde yıllarca süren açlık ve sefalet mektuplarda görülebilen en önemli noktalardan biri olarak fark edilebilir.
Kamplarda mektuplar başta Aşağı Çegem bölgesinden kaçan Mustafa Aday Paşa olarak imza kullanan Musa Efendioğlu’nun oğlu olan Ulubaşların İbrahim, Kerim Muhammet lakaplı Batayoğlu Aslan, Bayda Muhammed Bünyamin, Hamit Etezoğlu, İbrahim Musa, M.Korkapov ve bu şahısların mektupları içinde birkaç paragraf mesaj yazarak hemşerilerini arayan Alman ordusuna alınmış Kumuk Türk’ü bir subay ve Azerbaycanlı bir sığınmacının da olduğu dikkat çekiyor.
Mücadelelerinde özellikle Türkiye, Mısır, Arabistan için vize verilerek gitmelerine müsaade edilen bazı mülteci Karaçay-Malkarlıların Roma kamp üst komisyonunda görevli 1 Koban Çerkezi, 1 Ahıskalı ve 1 Azerbaycanlı tarafından hazırlanan göç evraklarında sahtekarlık yapılarak pasaportlarının adıyla başka kişilerin el altından gönderildiğinden de bahsedilmektedir.
Yine ilginç olan bir diğer husus ise kamplarda NKVD’nın operasyonlarında yer alan çok iyi Türkçe, Rusça ve İngilizce eğitimli bir ajanın “…bende Türkiye’ye gitmek istiyorum. Türk’üm. Yunanistan üzerinden çok pratik bir şekilde sizin gitmeniz için gerekli vize parasını sağlarsanız birkaç ay içerisinde sizi oraya götürürüm” diyerek aldığı paralarla mültecileri NKVD ajanlarına satan bir Yunan ajanından da bahsedilmektedir.
Bunları yaşayan Karaçay-Malkar halkının durumlarını anlatacak kimse kalmamıştır. Mustafa Aday Paşa (Ulubaşların İbrahim) 1947 yılının Ağustos ayında esaret ve tehdit altındaki kamptaki soydaşlarının artık tükenen onurlarının baskısı altında yardım istemek amacıyla Birleşmiş Milletler (BM) kamp temsilcisine çok detaylı ve analizlerinin yapıldığı sürgünlerle ilgili bir rapor sunar.
Diplomatik bir çıkış arayan Mülteci Karaçay-Malkarların bir kısmı Bükreş Türk Büyükelçisi Hamdullah Suphi Tanrıöverle temasa geçerek Türkiye’ye gitmek için hazırlık yaparken, Mustafa Aday Paşa’da dönemin cumhurbaşkanı İsmet İnönü’ye açık bir mektup hazırlamaktadır.
Türkiye’nin Bükreş’ten Büyükelçi Tanrıöver’i çekmesiyle Anavatan Türkiye hayallerinin bir kısmı yitirilir. Fakat Mustafa Aday Paşa açık mektubu 22.01.1948 tarihinde büyük bir kararlılıkla Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’ye gönderir.
Hamit Etezoğlu ve İbrahim Musa’nın Türkiye’ye kabul edilerek Konya’ya yerleştikleri anlaşılmaktadır. Mustafa Aday Paşa’nın eldeki mektuplardan nerede ve ne şekilde kaldığı anlaşılmasa da askeri subaylık yapan bazı Karaçay-Malkarların Türk ordusuna katıldığı bilinmektedir.
Şunu da belirtelim ki bazı mülteciler 1948 yılında Türkiye’nin Konya Sarayönü’ne bağlı Başhüyük köyüne, Eskişehir’in Çifteler kasabasına bağlı Belpınar köyü ile Afyon’un Gökçeyayla ve Doğlat köylerine gelip yerleştikleri bilinmektedir.
ABD’nin 1948 yılı sonunda yayımladığı Kafkasya doğumlu vatansızlar statüsüyle 1.derece ABD vatandaşlık verileceği köy köy ilan edilmiş, Türkiye’yi vatan diyerek gelen Kafkasyalıların hangi mecburiyetle ABD’ye gitmek zorunda bırakıldıkları da meçhul kalmıştır.
Bu hususta aklımıza 1945 yılında imzalanan yatla anlaşmasıyla Stalin’e vererek katledilmesine veya vatansız kalmasına sebep oldukları Karaçay Malkar, Kumuk, Azeri Türkleri ve diğer Kafkasyalı Kabardey, Adige, Dağıstan halklarının geride kalan avuç kadar mevcudiyetlerini himayelerine alarak soykırım ortağı olmasından duyduğu rahatsızlığı gidermek ve sindirmek istemesi ihtimali gelmektedir.
Kaynaklar
1. Aslanbek M., Ufuk Tavkul. Sovyetlerin Karaçay Halkını İmhası. Kuzey Kafkasya Kültür Dergisi, sayı 79.80.81.82 Temmuz-Aralık, 1991.
2. Dr. İsmail Doğan. Mülteci Kamplarından Karaçay-Malkar Türkçesi Mektupları. Konya–1992.
3. Ufuk Tuzman. Belpınar Köyünün Göçü. Küzgü Dergisi sayı-2. Haziran, 2006.
4. Ufuk Tuzman. Drau Katliamının 61.yıldönümü. Yesevi Dergisi sayı-151.Temmuz, 2006. syf 24/25/26
5. Yusuf Baksan Efendioğlu’nun günlükleri. Ankara Karaçay Malkar Türkleri Derneği arşivi. 2006.
alıntı
[Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
Ufuk TUZMAN-Filolog, Araştırmacı
Komünist Rus zulmünden kaçabilen daha sonra mülteci kamplarında şahsiyetleri ve milli gururları ezilen insanların kurtuluş ve vatan olarak gördükleri Türkiye’ye geçebilen akraba ve arkadaşlarından olan Yusuf Baksan Efendioğlu’na yazılan mektuplar kampta yaşayanların çektiği dehşet verici ıstırapların boyutunu apaçık ortaya koymak olduğunu makalemizin ilkinde bahsetmiştik.
Genel olarak mektuplar incelendiğinde İtalya, Almanya, Avusturya, Romanya’da açılan SSCB’nin zulmünden Avrupa’ya oradan da “anavatanımız” dedikleri Türkiye’ye geçmek için sığınan Karaçay-Malkar Türklerinin kamplarının varlığı ortaya çıkmaktadır.
Şunu belirtmeliyiz ki kamplarda mektupları yazanların bir çoğunun 1936-1937 yıllarında senaryolarla tutuklanarak Stalin’in hapishanelerinden kaçan veya çıktıktan sonra Avrupa’ya geçmeyi başaranlardır.
Ayrıca 28 Mayıs 1945 yılında 22 aylık zorlu bir yolculuğun ardından en büyük katliamın yapıldığı İtalya ve Avusturya sınırındaki Drau nehrindeki İngiliz kampında bulunup ta SSCB gizli polisine (NKVD) teslim edilirken kaçan ailesiz şahıslarda yukarıda adı geçen kamplara sığınmışlardır.
Mülteci mektupları Karaçay-Malkar Türklerinin tutulduğu İtalya’da Reggio Emillio (ABD kampı), Yuanov Aliksandr, Bognoli Napoli (D-Blok tutsakları), Almanya’da Signal Depot ve Kranzegg Kreis kampları ve adını tespit edemediğimiz Romanya’da tek bir kamptan Malatya Tekel Sigara Fabrikasında çalışan Yusuf Baksan Efendioğlu’na yazılmıştır.
Mektupların genel karakteristik özelliklerine bakıldığında tüm tutsak Karaçay-Malkar Türklerinin NKVD’nın kendilerine ulaşmasından korktuklarını ve bu yüzden kendi adları yerine başka adlarla hayatlarını idame ettirdiklerini yazılan mektuplar açıkça göstermektedir.
Yazılan tüm mektuplar anavatan Türkiye özlemiyle vurgulanan paragrafları içermektedir. Ayrıca mektup sahipleri arasında Rus ordusunda önemli askeri eğitim ve yetenekleri alan şahıslarında olduğu ve bu konuda Türkiye askerine bilgi ve yetenekleriyle katılarak hizmet etmek isteyenlerinde olduğu görülmektedir.
Mektuplardaki en önemli ayrıntı ise kaçış sırasında veya kamptan nakil sırasında kimlerin nereye ve ne şekilde nakledildiği ayrıca bazı ihanetlerin yaşandığı ve NKVD askerlerinin bazı hilelerle kamplardan mülteci Türkleri “Türkiye’ye götüreceğiz” diye Yunan işbirlikçileri ve istihbaratıyla Sovyetlere teslim ettikleri ve birçoğunu kurşuna dizildiğinden de bahsediliyor.
Bu acı manzara ve hayatın içinde yıllarca süren açlık ve sefalet mektuplarda görülebilen en önemli noktalardan biri olarak fark edilebilir.
Kamplarda mektuplar başta Aşağı Çegem bölgesinden kaçan Mustafa Aday Paşa olarak imza kullanan Musa Efendioğlu’nun oğlu olan Ulubaşların İbrahim, Kerim Muhammet lakaplı Batayoğlu Aslan, Bayda Muhammed Bünyamin, Hamit Etezoğlu, İbrahim Musa, M.Korkapov ve bu şahısların mektupları içinde birkaç paragraf mesaj yazarak hemşerilerini arayan Alman ordusuna alınmış Kumuk Türk’ü bir subay ve Azerbaycanlı bir sığınmacının da olduğu dikkat çekiyor.
Mücadelelerinde özellikle Türkiye, Mısır, Arabistan için vize verilerek gitmelerine müsaade edilen bazı mülteci Karaçay-Malkarlıların Roma kamp üst komisyonunda görevli 1 Koban Çerkezi, 1 Ahıskalı ve 1 Azerbaycanlı tarafından hazırlanan göç evraklarında sahtekarlık yapılarak pasaportlarının adıyla başka kişilerin el altından gönderildiğinden de bahsedilmektedir.
Yine ilginç olan bir diğer husus ise kamplarda NKVD’nın operasyonlarında yer alan çok iyi Türkçe, Rusça ve İngilizce eğitimli bir ajanın “…bende Türkiye’ye gitmek istiyorum. Türk’üm. Yunanistan üzerinden çok pratik bir şekilde sizin gitmeniz için gerekli vize parasını sağlarsanız birkaç ay içerisinde sizi oraya götürürüm” diyerek aldığı paralarla mültecileri NKVD ajanlarına satan bir Yunan ajanından da bahsedilmektedir.
Bunları yaşayan Karaçay-Malkar halkının durumlarını anlatacak kimse kalmamıştır. Mustafa Aday Paşa (Ulubaşların İbrahim) 1947 yılının Ağustos ayında esaret ve tehdit altındaki kamptaki soydaşlarının artık tükenen onurlarının baskısı altında yardım istemek amacıyla Birleşmiş Milletler (BM) kamp temsilcisine çok detaylı ve analizlerinin yapıldığı sürgünlerle ilgili bir rapor sunar.
Diplomatik bir çıkış arayan Mülteci Karaçay-Malkarların bir kısmı Bükreş Türk Büyükelçisi Hamdullah Suphi Tanrıöverle temasa geçerek Türkiye’ye gitmek için hazırlık yaparken, Mustafa Aday Paşa’da dönemin cumhurbaşkanı İsmet İnönü’ye açık bir mektup hazırlamaktadır.
Türkiye’nin Bükreş’ten Büyükelçi Tanrıöver’i çekmesiyle Anavatan Türkiye hayallerinin bir kısmı yitirilir. Fakat Mustafa Aday Paşa açık mektubu 22.01.1948 tarihinde büyük bir kararlılıkla Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’ye gönderir.
Hamit Etezoğlu ve İbrahim Musa’nın Türkiye’ye kabul edilerek Konya’ya yerleştikleri anlaşılmaktadır. Mustafa Aday Paşa’nın eldeki mektuplardan nerede ve ne şekilde kaldığı anlaşılmasa da askeri subaylık yapan bazı Karaçay-Malkarların Türk ordusuna katıldığı bilinmektedir.
Şunu da belirtelim ki bazı mülteciler 1948 yılında Türkiye’nin Konya Sarayönü’ne bağlı Başhüyük köyüne, Eskişehir’in Çifteler kasabasına bağlı Belpınar köyü ile Afyon’un Gökçeyayla ve Doğlat köylerine gelip yerleştikleri bilinmektedir.
ABD’nin 1948 yılı sonunda yayımladığı Kafkasya doğumlu vatansızlar statüsüyle 1.derece ABD vatandaşlık verileceği köy köy ilan edilmiş, Türkiye’yi vatan diyerek gelen Kafkasyalıların hangi mecburiyetle ABD’ye gitmek zorunda bırakıldıkları da meçhul kalmıştır.
Bu hususta aklımıza 1945 yılında imzalanan yatla anlaşmasıyla Stalin’e vererek katledilmesine veya vatansız kalmasına sebep oldukları Karaçay Malkar, Kumuk, Azeri Türkleri ve diğer Kafkasyalı Kabardey, Adige, Dağıstan halklarının geride kalan avuç kadar mevcudiyetlerini himayelerine alarak soykırım ortağı olmasından duyduğu rahatsızlığı gidermek ve sindirmek istemesi ihtimali gelmektedir.
Kaynaklar
1. Aslanbek M., Ufuk Tavkul. Sovyetlerin Karaçay Halkını İmhası. Kuzey Kafkasya Kültür Dergisi, sayı 79.80.81.82 Temmuz-Aralık, 1991.
2. Dr. İsmail Doğan. Mülteci Kamplarından Karaçay-Malkar Türkçesi Mektupları. Konya–1992.
3. Ufuk Tuzman. Belpınar Köyünün Göçü. Küzgü Dergisi sayı-2. Haziran, 2006.
4. Ufuk Tuzman. Drau Katliamının 61.yıldönümü. Yesevi Dergisi sayı-151.Temmuz, 2006. syf 24/25/26
5. Yusuf Baksan Efendioğlu’nun günlükleri. Ankara Karaçay Malkar Türkleri Derneği arşivi. 2006.
alıntı
[Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
Similar topics
» 30 İLE MÜLTECİ KAMPLARI YAPILIYOR
» 14 Temmuz 1959 Tarihinde Kerkük Türklerine karşı Acımasız kanlı Katlia
» "Türkiye Türklerine hürriyet"
» Issız Acunun Bütün Türklerine Çağrı!
» Hocalı Soykırım, Katliamı Azerbaycan Türklerine Kıyıcı Ermeniler
» 14 Temmuz 1959 Tarihinde Kerkük Türklerine karşı Acımasız kanlı Katlia
» "Türkiye Türklerine hürriyet"
» Issız Acunun Bütün Türklerine Çağrı!
» Hocalı Soykırım, Katliamı Azerbaycan Türklerine Kıyıcı Ermeniler
¤ۣۜ..¤ İlteriş Türkçü Turancı Otağı ¤ۣۜ..¤ :: [Türkçülük] ve [Turancılık] :: Turan Coğrafyası :: Türk Devletleri
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz