Ülkeyi Kim Kurtaracak?
1 sayfadaki 1 sayfası
Ülkeyi Kim Kurtaracak?
ÜLKEYİ KİM KURTARACAK?
“Ülkeyi kurtarmak sana mı kaldı?” son zamanlarda bu sözü çok işitir olduk. Kendilerini büyük sayan yaşlılar tarafından vatanı, milleti düşünüp, olanlara sessiz kalamayan, gerektiği biçimde tepkisini koyan hemen her Türk gencine bu söz söyleniyor. Ve ne yazık ki bazı gençlerimiz kendilerine durmadan söylenen bu söz nedeni ile ister istemez yılgınlık gösteriyorlar.
Kendilerinin büyük olduğunu düşünen yaşlılara soruyorum: bu vatanı Türk gençliği kurtarmayacaksa kim kurtaracak? Askerlerimiz -ne yazık ki- sessiz durumda, polis iktidarın elinde Türklüğe karşı kullanılan bir araç olmuş… Bu gidişata Türk gençliğinden başka kimsenin dur demeyeceğini bilen Atatürk, boşuna bütün ümidini gençliğe bağlamamıştır.
Bugün Türk gençliğinin yaptığı işler, koyduğu tepkiler, şimdi gençlikten kendileri gibi sessiz kalmasını isteyen yaşlıların yapması gerekenlerdir. Eğer ki büyüklerimiz(!) susmayıp yapmaları gerekeni gerektiği gibi yapsalardı, bugün biz bilimde nasıl daha da ilerleyeceğimizi düşünüyor olurduk.
Sessiz kalamayız!
Geçmişte ve şimdide gençliğimiz kardeşlik adı altında uyuşturulmuştur. Bunun için televizyon, gazete, radyo gibi kitle imha silahlarından daha tehlikeli olan kitle iletişim silahları kullanılmaktadır. Gençlerimize verilen kardeşlik afyonlardan en çok kullanılanı “halkların kardeşliği(!)” adı altında verilendir.
Bu afyon gençlerimize Türklüğü, millet için çalışmayı, milliyetçiliği çağdışı bir kavram olarak gösterip, bütün halkların kardeş(!) olduğu, herkesin eşitçe yaşadığı, kızıl bir cennet masalını anlatır. Tarihten haberi olmayan gençlerimiz de bu masala inanırlar. Çıkıp sormazlar mı adama; mademki halklar kardeşti, herkes eşit yaşayacaktı neden Sovyet Rusya rejiminde Türkler neden öz benliklerini kaybettiler? Neden Azerbaycanlı, Özbekistanlı, Kırgızistanlı, Kazakistanlı kardeşlerimiz kendilerini Türk’ten ayrı saydılar?
Atatürk’ün Harf İnkılâbı yaparak, Arap tabanlı abeceden Latin tabanlı abeceye geçişinin temel nedeni; o zamanlarda diğer Türk Cumhuriyetlerinin Latin tabanlı abece kullanıyor oluşudur. Bu inkılâpla Türkler arasında dilde birlik ilkesi sağlanmıştır. Hatta Azerbaycanlı kardeşlerimizle Ramazan Bayramı gibi günlerde bu abeceyi kullanarak telgraflaşmışızdır. Ancak bir süre sonra Ruslar durumun farkına varmış ve işgalleri altında bulunan Türkleri zorla Kiril abecesine geçirmiş, onlara Türkçe yerine Rusça dayatmışlardır. Kiril abecesine geçiş ise daha karmaşık olmuştur. Örneğin; Kırgızistan’da “L” olarak okunan harf, Özbekistan’da farklı bir seste okunuyordu.
Bu masalda bir de Kübalı bir kahraman(!) vardır ki, ondan bahsetmeyi dahi insanın midesi kaldırmıyor.
Sanıyoruz ki; bu halkların kardeşliği(!) masalında ya Ruslar büyük ağabey kabul ediyordu ya da buna inanıp uygulayanların Türklere karşı bir kuyruk acıları vardı.
Diğer bir kardeşlik afyonu ise din kardeşliğidir. Gençlerimizin atalarından öğrendikleri temiz inançlarını kullanan bu afyon, en etkili olanıdır. Biz dine karşı değiliz, ancak yıllarca biz Türkler dinin koruyuculuğunu yapmış, bu uğurda can vermiş, dinin ne olduğunu anlamış ve anlatmış olduğumuz halde, büyük bir çoğunluğu Melek Tavus adında bir ilaha tapan (Melek Tavus’un Müslümanlıkta karşılığı İblis’tir.) Yezidi olan Kürtlerle din kardeşi sayılmak gerçekten kişinin kanına dokunuyor.
Bu kardeşlik(!) masalı, cahillikte sınır tanımayan Sa-it Kürdi adlı yaratığı, “Bediüzzaman” diye gençlerimizin önüne konulmaktadır. Gök Sultan II. Abdülhamit Han tarafından 1907 yılında yaratığı deli olduğu gerekçesi ile akıl hastanesine kapattırmıştır. Şimdi ise bu cahil herif kullanılarak gençlerimizin beyinleri zehirlenmekte, yurdunda olanlara ses çıkarmamaktadır. Bu gençlerin beyinleri öyle bir biçimde yıkanmaktadır ki; bu gençler, yurduna sahip çıkmak adına olanlara tepki gösterenlere “Öbür tarafta sana memleket için ne yaptın diye sormayacaklar” diyecek kadar yozlaşmışlardır. Bunu diyen aynı gençler, Risale-i Nur adı verilen, insanı çözene kadar çıldırtacak bir dille yazılmış olan bu iğrenç şeyleri okumayı sevap sayarlar.
Din kardeşliği adı altında gençlerimizi uyutmak isteyenlerin “Kötülük karşısında İblis sağır, dilsiz ve kördür” hadisinden haberleri mi yoktur yoksa bildikleri halde işlerine gelmediği için mi bu hadisi göz ardır ederler?
Karabağ’a, Doğu Türkistan’a, Kerkük-Musul Türklerine ve zulme uğrayan diğer Türk kardeşlerimize sessiz kalıp, ellerine her olanak geçtiğinde bizi arkadan vuran Kürtlerle halkların kardeşliğini(!), görünüşte Müslüman olup, her pisliği yapan, sömürgecilere gönüllü köle olanları din kardeşi(!) kabul etmek için oldukça geniş mezhepli ve midesiz olmak gereklidir.
Gençlerimizi uyuşturan bir diğer etken de partizanlıktır. Kendini bir gruba ait hissetmek isteği duyan gençler, gözlerine büyük görünen bu partilere girmekte ve bir süre sonra bu partilerin sözünden çıkmamaktadırlar. Olanlara karşı milli bir tepki koymak için bile partiden emir gelmesini beklemektedirler. Sürü psikolojisine kapılan bu gençler birey olarak silik kalmakta ve hiçbir üreticilikleri, hiçbir yaratıcılıkları kalmamaktadır.
Bu afyonlar gençlerimizi hep sindirmiş, baskı altına almış, sessiz kalmalarını sağlamıştır. Dün bu afyonlarla uyuşturulanlar bugün gençlere de bu afyonu vermeye, onları sindirmeye çalışmaktadırlar. Bu ülkeyi kurtarmak gençlere düşüyor. Bu ülkeyi ileriye götürmek gençlerin işidir. Boynuz kulağı geçecektir. Atatürk boşuna gençlere ümit bağlamadı, Bursa Nutku boşuna söylenmedi.
Biz Türklüğün neferleri olan gençler “Ebedi Başbuğ” Mustafa Kemal ATATÜRK’ ün açtığı yoldan, “Türkçülüğün Kutup Yıldızı” Hüseyin Nihal Atsız‘ ın izinden gidecek, onların bıraktığı yerden devam ederek Türklüğü en ilerilere taşıyacağız. Bunu kendini büyük zanneden her yaşlı böyle bilsin!
Semir Yapıcı
“Ülkeyi kurtarmak sana mı kaldı?” son zamanlarda bu sözü çok işitir olduk. Kendilerini büyük sayan yaşlılar tarafından vatanı, milleti düşünüp, olanlara sessiz kalamayan, gerektiği biçimde tepkisini koyan hemen her Türk gencine bu söz söyleniyor. Ve ne yazık ki bazı gençlerimiz kendilerine durmadan söylenen bu söz nedeni ile ister istemez yılgınlık gösteriyorlar.
Kendilerinin büyük olduğunu düşünen yaşlılara soruyorum: bu vatanı Türk gençliği kurtarmayacaksa kim kurtaracak? Askerlerimiz -ne yazık ki- sessiz durumda, polis iktidarın elinde Türklüğe karşı kullanılan bir araç olmuş… Bu gidişata Türk gençliğinden başka kimsenin dur demeyeceğini bilen Atatürk, boşuna bütün ümidini gençliğe bağlamamıştır.
Bugün Türk gençliğinin yaptığı işler, koyduğu tepkiler, şimdi gençlikten kendileri gibi sessiz kalmasını isteyen yaşlıların yapması gerekenlerdir. Eğer ki büyüklerimiz(!) susmayıp yapmaları gerekeni gerektiği gibi yapsalardı, bugün biz bilimde nasıl daha da ilerleyeceğimizi düşünüyor olurduk.
Sessiz kalamayız!
Geçmişte ve şimdide gençliğimiz kardeşlik adı altında uyuşturulmuştur. Bunun için televizyon, gazete, radyo gibi kitle imha silahlarından daha tehlikeli olan kitle iletişim silahları kullanılmaktadır. Gençlerimize verilen kardeşlik afyonlardan en çok kullanılanı “halkların kardeşliği(!)” adı altında verilendir.
Bu afyon gençlerimize Türklüğü, millet için çalışmayı, milliyetçiliği çağdışı bir kavram olarak gösterip, bütün halkların kardeş(!) olduğu, herkesin eşitçe yaşadığı, kızıl bir cennet masalını anlatır. Tarihten haberi olmayan gençlerimiz de bu masala inanırlar. Çıkıp sormazlar mı adama; mademki halklar kardeşti, herkes eşit yaşayacaktı neden Sovyet Rusya rejiminde Türkler neden öz benliklerini kaybettiler? Neden Azerbaycanlı, Özbekistanlı, Kırgızistanlı, Kazakistanlı kardeşlerimiz kendilerini Türk’ten ayrı saydılar?
Atatürk’ün Harf İnkılâbı yaparak, Arap tabanlı abeceden Latin tabanlı abeceye geçişinin temel nedeni; o zamanlarda diğer Türk Cumhuriyetlerinin Latin tabanlı abece kullanıyor oluşudur. Bu inkılâpla Türkler arasında dilde birlik ilkesi sağlanmıştır. Hatta Azerbaycanlı kardeşlerimizle Ramazan Bayramı gibi günlerde bu abeceyi kullanarak telgraflaşmışızdır. Ancak bir süre sonra Ruslar durumun farkına varmış ve işgalleri altında bulunan Türkleri zorla Kiril abecesine geçirmiş, onlara Türkçe yerine Rusça dayatmışlardır. Kiril abecesine geçiş ise daha karmaşık olmuştur. Örneğin; Kırgızistan’da “L” olarak okunan harf, Özbekistan’da farklı bir seste okunuyordu.
Bu masalda bir de Kübalı bir kahraman(!) vardır ki, ondan bahsetmeyi dahi insanın midesi kaldırmıyor.
Sanıyoruz ki; bu halkların kardeşliği(!) masalında ya Ruslar büyük ağabey kabul ediyordu ya da buna inanıp uygulayanların Türklere karşı bir kuyruk acıları vardı.
Diğer bir kardeşlik afyonu ise din kardeşliğidir. Gençlerimizin atalarından öğrendikleri temiz inançlarını kullanan bu afyon, en etkili olanıdır. Biz dine karşı değiliz, ancak yıllarca biz Türkler dinin koruyuculuğunu yapmış, bu uğurda can vermiş, dinin ne olduğunu anlamış ve anlatmış olduğumuz halde, büyük bir çoğunluğu Melek Tavus adında bir ilaha tapan (Melek Tavus’un Müslümanlıkta karşılığı İblis’tir.) Yezidi olan Kürtlerle din kardeşi sayılmak gerçekten kişinin kanına dokunuyor.
Bu kardeşlik(!) masalı, cahillikte sınır tanımayan Sa-it Kürdi adlı yaratığı, “Bediüzzaman” diye gençlerimizin önüne konulmaktadır. Gök Sultan II. Abdülhamit Han tarafından 1907 yılında yaratığı deli olduğu gerekçesi ile akıl hastanesine kapattırmıştır. Şimdi ise bu cahil herif kullanılarak gençlerimizin beyinleri zehirlenmekte, yurdunda olanlara ses çıkarmamaktadır. Bu gençlerin beyinleri öyle bir biçimde yıkanmaktadır ki; bu gençler, yurduna sahip çıkmak adına olanlara tepki gösterenlere “Öbür tarafta sana memleket için ne yaptın diye sormayacaklar” diyecek kadar yozlaşmışlardır. Bunu diyen aynı gençler, Risale-i Nur adı verilen, insanı çözene kadar çıldırtacak bir dille yazılmış olan bu iğrenç şeyleri okumayı sevap sayarlar.
Din kardeşliği adı altında gençlerimizi uyutmak isteyenlerin “Kötülük karşısında İblis sağır, dilsiz ve kördür” hadisinden haberleri mi yoktur yoksa bildikleri halde işlerine gelmediği için mi bu hadisi göz ardır ederler?
Karabağ’a, Doğu Türkistan’a, Kerkük-Musul Türklerine ve zulme uğrayan diğer Türk kardeşlerimize sessiz kalıp, ellerine her olanak geçtiğinde bizi arkadan vuran Kürtlerle halkların kardeşliğini(!), görünüşte Müslüman olup, her pisliği yapan, sömürgecilere gönüllü köle olanları din kardeşi(!) kabul etmek için oldukça geniş mezhepli ve midesiz olmak gereklidir.
Gençlerimizi uyuşturan bir diğer etken de partizanlıktır. Kendini bir gruba ait hissetmek isteği duyan gençler, gözlerine büyük görünen bu partilere girmekte ve bir süre sonra bu partilerin sözünden çıkmamaktadırlar. Olanlara karşı milli bir tepki koymak için bile partiden emir gelmesini beklemektedirler. Sürü psikolojisine kapılan bu gençler birey olarak silik kalmakta ve hiçbir üreticilikleri, hiçbir yaratıcılıkları kalmamaktadır.
Bu afyonlar gençlerimizi hep sindirmiş, baskı altına almış, sessiz kalmalarını sağlamıştır. Dün bu afyonlarla uyuşturulanlar bugün gençlere de bu afyonu vermeye, onları sindirmeye çalışmaktadırlar. Bu ülkeyi kurtarmak gençlere düşüyor. Bu ülkeyi ileriye götürmek gençlerin işidir. Boynuz kulağı geçecektir. Atatürk boşuna gençlere ümit bağlamadı, Bursa Nutku boşuna söylenmedi.
Biz Türklüğün neferleri olan gençler “Ebedi Başbuğ” Mustafa Kemal ATATÜRK’ ün açtığı yoldan, “Türkçülüğün Kutup Yıldızı” Hüseyin Nihal Atsız‘ ın izinden gidecek, onların bıraktığı yerden devam ederek Türklüğü en ilerilere taşıyacağız. Bunu kendini büyük zanneden her yaşlı böyle bilsin!
Semir Yapıcı
Similar topics
» Bu adam bu ülkeyi bölecek!
» Pkk’ya gerek yok -bop eş başkanları ülkeyi bölüyor!
» akp ülkeyi bölüyor farkında değilsiniz
» Çanakkale ve Kurtuluş Savaşı'nda Azerbaycan Türkleri
» AKP'nin ülkeyi sürükleyeceği kaosa dair 3 yazı...
» Pkk’ya gerek yok -bop eş başkanları ülkeyi bölüyor!
» akp ülkeyi bölüyor farkında değilsiniz
» Çanakkale ve Kurtuluş Savaşı'nda Azerbaycan Türkleri
» AKP'nin ülkeyi sürükleyeceği kaosa dair 3 yazı...
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz