AKP'nin ülkeyi sürükleyeceği kaosa dair 3 yazı...
1 sayfadaki 1 sayfası
AKP'nin ülkeyi sürükleyeceği kaosa dair 3 yazı...
Ha Gayret Neo-İttihatçılar; Ülkeyi Savaşa Sokmanıza Az Kaldı!
Suriye'nin hava sahasını çok kısa süreliğine de olsa ihlal eden bir jete karşı, standart angajman kurallarını gözardı ederek bu kadar sert ve ani bir tepki vermesinin arkasındaki sebeplerden biri de AKP'nin bizzat kendisidir.
AKP iktidarı ; İsrail'in Türkiye hava sahasını kullanarak, Suriye'nin topraklarını nükleer tesis bahanesi ile bombalamasına göz yummuştur. O kadar ki, İsrail uçakları, Hatay üzerinde yakıt tanklarını bırakacak kadar rahat hareket etmiştir.
Suriye'nin hava savunma sistemini ayrıntılı incelediğinizde ; hava savunma sisteminin en zayıf noktasının Suriye'nin batısı değil, Türkiye'ye komşu olan kuzey tarafı olduğunu görürsünüz.
O yüzden İsrail uçağı , Türkiye üzerinden yolu uzatarak Suriye hava sahasını kuzeyinden ihlal ederek bombalamasını gerçekleştirmiştir.
Ve bu yüzden Türk uçağı Suriye'nin hava sahasının batısında birilerinin oyununa yem edilmiştir.
İsrail istihbaratının gölge yayını Debka'nın bu olayla ilgili,
"İsrail'le ilişkiler kopması sonucu F4'lerin modernizasyonu sekteye uğradığı için, son sistemlere F4'lere takılamadı. Bu yüzden de Rusların Suriye'ye yerleştirdiği hava savunma sistemlerine kolayca yem oldular"
mealindeki yorumlarını da not etmek gerekir. "İsrail'le bozuşursan uçağın düşer" mesajı , jet krizini yorumlamak için ek bir kanal sunmakta.
Doğu Akdeniz ve bunla bağlantılı olarak Ortadoğu'da bütün stratejik derinliğimizin tehdit altında olduğu bugünleri "stratejik derinlik" üzerine kitaplar yazan ve "sıfır sorun" politikası ile övünen bir Dışişleri Bakanı döneminde yaşamamızın ilahi bir tesadüf olduğunu düşünebilirsiniz.
Fakat aslında yaşanan 100 yıl sonra , emperyalizmin çıkarları doğrultusunda ülkeyi uçuruma sürükleyecek şekilde yeniden hortlatılan bir İttihatçı zihniyet ve bunun günümüzdeki tezahürü Neo-İttihatçı AKP'dir.
Eğer İttihatçılık, "hürriyet" / "demokrasi" adına eski vesayeti yıkıp, yerine kendi vesayet sistemini getirmekse AKP , Neo-İttihatçıdır.
Eğer İttihatçılık, başat emperyal gücün gazına gelip, onların çıkarlarına uygun bir şekilde cepheler açmaksa, AKP Neo-İttihatçıdır.
Eğer İttihatçılık, demokrasi naraları ile iktidara gelip, iktidarını garanti altına aldıktan sonra kendisini eleştiren herkesi mahkum etmekse, AKP Neo-İttihatçıdır.
Eğer İttihatçılık, ülkeyi kimlik oyunları ve mühendislikleri üzerinden, binbir pazarlıkla kurtarabileceğini varsaymaksa, AKP Neo-İttihatçıdır.
Ve eğer İttihatçılık, elin eşeği ile sınıra yürümekse , AKP Neo-İttihatçıdır.
Ve bugün AKP, İttihatçıların aynen 100 yıl önce yaptığı gibi, Batı emperyalizminin kardığı kartlarla yüzyılın pokerini oynamaktadır.
Bir ülkenin kaderi ile , kendi hırsları uğruna bu kadar kolay oynamak İttihatçılıksa, AKP Neo-İttihatçıdır.
Ve Batı'nın adım adım kurguladığı oyunda gönüllü rol alan AKP, Türkiye'yi savaşa sürüklerken , yeni bir Sarıkamış sapağının eşiğindeyken durup bir daha düşünmelidir.
Tarihsel derinlik içinde Suriye neye denk düşer...
AB-D neye denk düşer...
Abdülhamid neye denk düşer...
Enver neye denk düşer...
Mustafa Kemal neye denk düşer...
Bütün bunların ortasında Tayyip Erdoğan neye denk düşer?
http://www.acikistihbarat.com/Sayfalar/haberdetay.aspx?id=10091
Suriye'nin hava sahasını çok kısa süreliğine de olsa ihlal eden bir jete karşı, standart angajman kurallarını gözardı ederek bu kadar sert ve ani bir tepki vermesinin arkasındaki sebeplerden biri de AKP'nin bizzat kendisidir.
AKP iktidarı ; İsrail'in Türkiye hava sahasını kullanarak, Suriye'nin topraklarını nükleer tesis bahanesi ile bombalamasına göz yummuştur. O kadar ki, İsrail uçakları, Hatay üzerinde yakıt tanklarını bırakacak kadar rahat hareket etmiştir.
Suriye'nin hava savunma sistemini ayrıntılı incelediğinizde ; hava savunma sisteminin en zayıf noktasının Suriye'nin batısı değil, Türkiye'ye komşu olan kuzey tarafı olduğunu görürsünüz.
O yüzden İsrail uçağı , Türkiye üzerinden yolu uzatarak Suriye hava sahasını kuzeyinden ihlal ederek bombalamasını gerçekleştirmiştir.
Ve bu yüzden Türk uçağı Suriye'nin hava sahasının batısında birilerinin oyununa yem edilmiştir.
İsrail istihbaratının gölge yayını Debka'nın bu olayla ilgili,
"İsrail'le ilişkiler kopması sonucu F4'lerin modernizasyonu sekteye uğradığı için, son sistemlere F4'lere takılamadı. Bu yüzden de Rusların Suriye'ye yerleştirdiği hava savunma sistemlerine kolayca yem oldular"
mealindeki yorumlarını da not etmek gerekir. "İsrail'le bozuşursan uçağın düşer" mesajı , jet krizini yorumlamak için ek bir kanal sunmakta.
Doğu Akdeniz ve bunla bağlantılı olarak Ortadoğu'da bütün stratejik derinliğimizin tehdit altında olduğu bugünleri "stratejik derinlik" üzerine kitaplar yazan ve "sıfır sorun" politikası ile övünen bir Dışişleri Bakanı döneminde yaşamamızın ilahi bir tesadüf olduğunu düşünebilirsiniz.
Fakat aslında yaşanan 100 yıl sonra , emperyalizmin çıkarları doğrultusunda ülkeyi uçuruma sürükleyecek şekilde yeniden hortlatılan bir İttihatçı zihniyet ve bunun günümüzdeki tezahürü Neo-İttihatçı AKP'dir.
Eğer İttihatçılık, "hürriyet" / "demokrasi" adına eski vesayeti yıkıp, yerine kendi vesayet sistemini getirmekse AKP , Neo-İttihatçıdır.
Eğer İttihatçılık, başat emperyal gücün gazına gelip, onların çıkarlarına uygun bir şekilde cepheler açmaksa, AKP Neo-İttihatçıdır.
Eğer İttihatçılık, demokrasi naraları ile iktidara gelip, iktidarını garanti altına aldıktan sonra kendisini eleştiren herkesi mahkum etmekse, AKP Neo-İttihatçıdır.
Eğer İttihatçılık, ülkeyi kimlik oyunları ve mühendislikleri üzerinden, binbir pazarlıkla kurtarabileceğini varsaymaksa, AKP Neo-İttihatçıdır.
Ve eğer İttihatçılık, elin eşeği ile sınıra yürümekse , AKP Neo-İttihatçıdır.
Ve bugün AKP, İttihatçıların aynen 100 yıl önce yaptığı gibi, Batı emperyalizminin kardığı kartlarla yüzyılın pokerini oynamaktadır.
Bir ülkenin kaderi ile , kendi hırsları uğruna bu kadar kolay oynamak İttihatçılıksa, AKP Neo-İttihatçıdır.
Ve Batı'nın adım adım kurguladığı oyunda gönüllü rol alan AKP, Türkiye'yi savaşa sürüklerken , yeni bir Sarıkamış sapağının eşiğindeyken durup bir daha düşünmelidir.
Tarihsel derinlik içinde Suriye neye denk düşer...
AB-D neye denk düşer...
Abdülhamid neye denk düşer...
Enver neye denk düşer...
Mustafa Kemal neye denk düşer...
Bütün bunların ortasında Tayyip Erdoğan neye denk düşer?
http://www.acikistihbarat.com/Sayfalar/haberdetay.aspx?id=10091
Geri: AKP'nin ülkeyi sürükleyeceği kaosa dair 3 yazı...
Albayraklar'ın Vatan Caddesi üzerindeki ofisinde köftesini yerken "Beni Başbakan yapacaklar" dediği günden beri arka planda yapılan pazarlıklarla yükselmiş ve adım atmadan önce bu pazarlıkların yapılmasının önemini bilen bir şahsiyet Erdoğan.
ABD Başkonsolosunun Büyükşehir Belediyesi binasına gelip Erdoğan'ı öven demeç verdiği gün atılan işaret fişeğinin arkasında Abromowitz'lerden İhsan Doğramacı'ya , İshak Alaton'a kadar geniş bir örümcek ağı var.
İsrail'in bir diğer gözdesi Çevik Bir'in başrolü oynadığı 28 Şubat'ın ilmek ilmek ördüğü bir ağ.
Bu ağ üzerinden adım adım yükselerek bugün ülkenin başına musallat olan bu figür bugüne kadar katettiği yolun en kritik virajına gelmiş durumda.
Atatürk kompleksi'nden muzdarip, bu neo-İttihatçı Enver'in ( bu Enver benzetmesi, Enver'in karakter , ahlak ve vatan sevgisi olarak Erdoğan'dan bir kaç gömlek üstün olduğu gerçeği teslim edilerek yapılmaktadır) doymak bilmez açlığının nihai hedefi "Yeni Türkiye"'nin 1. Devlet Başkanı olmak.
Bu hedefi açısından Çankaya ciddi tuzaklar içeriyor.
Anayasal düzende gerekli değişiklikler yapmadan çıkacağı o köşk Erdoğan için aynı zamanda hayatının en ciddi siyasi tuzağı olma riski taşıyor.
Egemen Bağış gibi bir cam siliciyi Başbakanlık koltuğuna oturtsanız bile o "karakterin" bile kanının bitlenmesi riskinden tutun da;
mevcut Anayasal sınırlar içinde bizzat yürütmeyi idare etmenin pratik zorlukları ve muhalefetle birlikte Anayasa Mahkemesi'nin her adımda çıkarabileceği zorluklar gözönüne alındığında riskin boyutları daha bir somutlaşıyor.
Şamil Tayyar ve Yiğit Bulut gibilerin bakanlık hayali gördüğü; danışmanların birbirine girdiği; Davud'un oğlunun bir yana, Gül'ün bir yana, Beşir Atalay'ın bir yana, Cemil Çiçek'in bir yana çekiştirdiği AKP kazanını saymıyoruz bile.
Bu tablo karşısında "Erdoğan bu riski niye alıyor?" sorusu önem kazanıyor.
Erdoğan risk alan bir karakter değil. Aksine bugüne kadar pazarlık ettiği "Küresel şeytana" adım adım kaptırdığı yakasından tutularak yukarı çekildi.
Son virajda da o şeytanla pazarlığına güvendiği için bu riski alıyor.
Çankaya'ya çıktığı andan itibaren önüne gelebilecek bütün riskler hesaplanmış durumda ve bu riskleri bertaraf etmek için "küresel Şeytan" yanında.
Pazarlığın ne olduğunu hepimiz biliyoruz ;
"Anadolu'ya katılan Kürdistan" ninnnileri ile büyütülen "Federal Türkiye" karşılığında, tarihe 2. Atatürk olarak geçeceğini zanneden bir zavallı ruhun ikbalinin garantiye alınması.
Peki bu riskler nasıl bertaraf edilecek...
Erdoğan'ın gün geçtikçe kontrollü gerginliği arttırmasının ve "Ağustos'tan sonrası tufan" mantığı ile zamanında kendisine yakın olan kesimlere bile illallah dedirtmesinin arkasında işte bu kaos senaryosu yatıyor.
Oğlu sorgulanmasın diye devleti parçalamaya hazır bir karakterin, kendisi yargılanmasın diye ülkeyi yakmasına kim şaşırır?
Kaos senaryosu tam da bunu içeriyor.
PKK'nın Murat Kazanasmas'ı özel Necdet ve kurmayları 'nın bugünlerde; IŞİD'e karşı Irak ve Suriye'ye girme senaryoları, savaş oyunları üzerinde çalıştığını varsaymakta fayda var.
Onlarca vatandaşımız IŞİD'in elinde tutsak ve Fidan'ın "sahte bayrak" (false flag) operasyon yeteneği tape tape ortalığa saçılmışken, bu tarz bir provokasyonun gerçekleşmesi ve Erdoğan'ın cehennemin kapılarını açması hiç de zor olmaz.
Oluşacak olağanüstü hal, tabiki olağanüstü bir siyasi işleyişi ve mevcut Anayasal işleyişin, hem de "meşru" gerekçelerle askıya alınmasını gerektirir.
Erdoğan'ın "Devletin başı" ve "başkomutan" olarak savaş kabinesini sürekli Çankaya'da toplaması için engel kalmaz.
Tabi ki; her komplo teorisi gibi bu teorinin de;
bu senaryoya inanan gaflet, dalalet ve hattat hiyanet içinde bir "milli" cuntaya
bir de bu senaryo ile asıl senaryoyu saklayan "şeytani küresel cuntaya" ihtiyacı var.
Gaflet, dalalet ve hiyanet içindeki cunta zaten şu anda Devlet yönetimini ele geçirmiş durumda ve "kaos senaryosu" öncesinde pürüz oluşturabilecek kadroları son gaz "Ergenekon"'a paralel bir cadı avı ile tasfiye peşinde.
Bu cuntayı gaza getiren "şeytani küresel cunta" ise , Türk Ordusu'nun Irak ve Suriye'ye girmesi ile birlikte ; tarihin en meşhur kehaneti "Armageddon" için start verileceğini biliyor.
Bu küresel şeytani cunta , Erdoğan'ın tetikleyeceği bu savaş ile, Ortadoğu'nun geri dönülemez bir kaos ortamına sürükleneceğini ve bu kaostan Türkiye'nin parçalanacağı, Kürdistan'ın kurulacağı, İsrail'in Filistin'leri Ürdün'e süreceği, Irak'ın bölüneceği bir düzen doğacağını hesaplıyor.
Herkes hesap yaparken Allah'ın hesabını bilmek bize düşmez. Onu Efgan Ala'ya sorun.
Bu "kaos" senaryosunun iç siyaset ayağında Erdoğan'ın kontrolü kaybetmemesi şart. Aksi takdirde bir bakmışsınız Ortadoğu'ya kral olacağım derken, Yüce Divan önünde bulmuşsunuz kendinizi ve İmralı'da Öcalan'la birlikte volta atıyorsunuz.
Erdoğan'ın Çankaya'ya çıkması durumunda bir sonraki seçimlere kadar geçiş dönemi için atayacağı hükümet işte bu nedenle "Savaş Kabinesi" formatında olacak.
Bu savaş senaryosunun üst düzey koordinasyonu için "sahte bayrak operasyonu" (false flag) uzmanı Fidan'a Başbakanlık düzeyinde olmasa bile bir rol mutlaka şart.
Bir tür güvenlik ve bayındırlık teknotralarından (savaşa gidiyoruz diye ihaleler dağıtılmayacak,, kupon araziler paylaştırılmyacak,kutular öksüz kalacak değil ya) oluşacak bu hükümetin tek görevi olacak...
Sahnede hükümet rolü yapmak.
Nasılsa seçimlere varılmadan olağanüstü şartlar hasıl olacak...
Nasılsa AKP'de işler iyice karışmadan;
Anayasa Mahkemesi üzerinden siyasi mekanizmalar olgunlaşamadan;
Erdoğan'ın çevresindeki çember iyice daralmadan siyasi sistemi askıya alacak
olağanüstü şartlar iyice olgunlaşacak...
Sonra bir gün bir bakmışız ;
"Yeni Türkiye"'nin federalist vizyonu ile uyumlu bir sloganla
"Türkmenleri ve Kürtleri korumak için"
Türk Ordusu Irak ve Suriye'ye müdahil olacak.
("Ordular ilk hedefiniz Ortadoğu'dur" manşeti atacak kadar kirli de bir havuzumuz hazır nasılsa)
Tabi ki, bütün bunlar uygun bir provokasyon sonrasında gerçekleşecek.
Ve o zaman tarihinde savaşa hazırlık seviyesi en düşük seviyede bulunan ordumuzun ve beraberinde ülkemizin nasıl bir bataklığa sürüklendiğini göreceğiz.
İttihatçıların Balkanlar'da Osmanlı'yı sürükleyip parçalattığı batak gibi, Neo-İttihatçı AKP 100 yıl sonra bu sefer Ortadoğu'da aynı tuzağa yürüyüp Türkiye Cumhuriyet'ini parçalanmanın eşiğine getirecek.
"Büyük Türkiye" ıslak rüyasından uyanan dangalak cunta için de, Erdoğan için de çok geç olacak.
Bunların pisliğini temizleyip, Anadolu'yu tek dişi kalmış canavarın elinden çekip almak yine Türk'e düşecek.
Açık İstihbarat
http://www.acikistihbarat.com/Sayfalar/haberdetay.aspx?id=10499
Geri: AKP'nin ülkeyi sürükleyeceği kaosa dair 3 yazı...
Devlet İçi Savaşlarda Son Muharebe Taksim'de : Hedef Erdoğan'ın Kaos Oyununu Bozmak
Devletler bölünmeden Milletler bölünmez.
Türkiye'de Devlet'in bölünmesi "Ergenekon" süreci ile demlenirken, son dönemde hız kazandı.
Bunun bir çok emarelerini gördük.
Daha bir kaç ay öncesine kadar güle oynaya millete AKP propagandası yapan çanakların birden birbirlerine laf geçirmeye başladıklarına şahit olduk.
Bir şehir efsanesi olarak başlayan Abdullah Gül - Tayyip Erdoğan ayrışması artık ülkenin en iyi bilinen sırrı.
Ve son olarak KCK soruşturması , MİT-Emniyet , Gülen-Erdoğan ayrışmasının bütün pis kokuları ile yüzeye vurmasına vesile oldu.
AKP iktidarını taşıyıcı sütunlarından Taraf bu dönemde çatladı.
Oral Çalışların mı, Ahmet Altan'ın mı daha haysiyetli bir iktidar yalakası olduğunu tartışmak zorunda kaldık.
Fetullah'ın ve dolayısı ile CIA'in mutfağında yetiştirilmiş kalemleri cesaretleri yettiğince Tayyip Erdoğan'a karşı tavır almaya başladı.
Mehmet Baransu ile Erdoğan'ın yaveri Rasim Ozan Kütahyalı'nın yolları ayrı düştü.
AKP iktidarına bavuş taşıyarak nice hizmetler sunan Mehmet Baransu'nun Nagehan Alçı'ya tetikçi , kocasına paragöz dediğini bile gördü bu gözler.
Anlayacağınız iktidarın sıcak yorganı altında mabadlarını büyütenlere yorgan yetmemeye başladı ve devlet içindeki ayrışma yorganı yırtarken mabadı açıkta kalanlar bağırmaya başladı.
Fetullah Gülen açıkca Tayyip Erdoğan'a tavır aldı. Hayatı boyunca hep sinsi takiyyelerin içinde olmuş bir adamın o meşhur risalelere bürünmüş söylemi içinde.
Ve geldik bugüne.
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin arifesinde, Başkanlık sistemi tartışmalarının yoğunlaştığı ve "Kraldan çok Kralcı" Davud'un oğlunun İsrail'le birlikte Suriye'ye musallat olduğu Cumhuriyet tarihinin en utanç verici dış politika hezimetinin yaşandığı bir ortamda.
Devlet içi savaş bütün çıplaklığı ile ortaya saçıldı Reyhanlı olaylarının hemen sonrasında.
Emniyet'in eteğindeki Mehmet Baransu, MİT'in 5 yaşındaki çocuğu bile fişlediğini haber yaptı daha yeni. Sanki Emniyet 85 yaşından sonra fişlemeye başlıyormuş gibi.
....
Gezi parkı olaylarını özetlemeye gerek yok. Hep birlikte tweet tweet yaşıyoruz.
Cumhuriyet tarihinde bir kırılma noktasını teşkil eden bu olaylarda sahada 3 gün önce önemli bir değişiklik gözlendi.
Birileri sahaya PKK'yı sürüp, çevresini marjinal sol fraksiyonlarla donatarak sahnenin ortasına yerleştirdi.
Anlayacağınız Tayyip Erdoğan'ın Türkiye'ye geri dönmesi ile birlikte Gladio bütün piyonlarını tahtaya yerleştirdi. (Bu yöndeki tespitlerimizin ayrıntılarını, "AKP'nin Gladio Tetikçisi PKK ile Gezi Anlaşması" başlıklı yazımızda okuyabilirsiniz.)
Tayyip Erdoğan bu krizi bir Başbakan'a yakışır şekilde yönetip kitleleri kazanacağına, aynı 80 öncesinin Demirel'i, 60 öncesinin Adnan Menderes'İ gibi ısrarla ateşe benzin dökmeye devam etti.
Erdoğan arkasına konuşlanmış Devlet kanadının hayali, bir sıkıyönetim ortamı yaratıp, ayağına dolandığını düşündüğü bürokrasi ve muhalefeti tamamıyle susturmak ve devletin dönüşümünü planladıkları şekilde tamamlamak.
Erdoğan'a karşı konuşlanmış kanat ise bu dinamiği Erdoğan'ı dengelemek ve Devlet'in dönüşümünü kendi çizgisine çekmek için kullanmak istiyor..
Erdoğan'ın arkasındaki kanat "KAOS" politikası uygularken, karşı kanat "BRINSKMANSHIP" (uçurumun ucunda denge) politikası uygulayarak Taksim üzerinden birbirlerine peşrev çekiyorlar.
Bu analizi siz isterseniz MİT-EMniyet ; Erdoğan-Gül ; Fetullah-Erdoğan; Koç-Şahenk ; Atlantik-Pasifik ; , finans kapital - reel kapital (Erdoğan'ın arkasındaki finans kapitaldir) olarak okuyun. İsterseniz bütün bu fay hatlarını yatay kesen bir çizgi üzerinden.
Sonuç değişmez.
"Brinksmanship" uygulayan kanat Gezi Parkına başından beri destek veriyor. Internet kesilmedi, GSM firmalarının araçları meydandaki halk daha iyi haberleşsin diye meydana konuşlandı ise bu Halk'ın kara kaşı kara gözü için olmadı.
Fakat "Kaos" hedefleyen Erdoğan'ın arkasındaki kanat Gezi'yi Taksim'e sol fraksiyonların marjinalliğine çekmeye çalışırken; elindeki malzemenin satranç değil tavla zekasına sahip olduğu bildiği için, adamının söylemini sürekli keskinleştiriyor.
Bu "Kaos" kanadı Erdoğan'ın mevcut tabloda Başkanlık/Cumhurbaşkanlığı şansının çok azaldığını gördüğü için tek seçenek olarak ülkeyi sıkıyönetime sürükleyip, siyasi sistemi komple askıya almayı hedefliyor.
Erdoğan'ın arkasındaki "KAOS" kanadı; ateşe benzinle giden söylemlerine rağmen ısrarla barışçıl kalmaya devam eden kitlelerin meşruiyetini sahaya fraksiyon sol gruplarla sardığı PKK'yı sürerek baltalamaya çalıştı.
Tam bu sırada Vali Mutlu, Internet üzerinden Gezi Parkı'ndaki genç kitleye yönelik , naif, romantik ama Erdoğan'ın söyleminin zıttı tweetler atmaya başladı.
Bir yönü ile "iyi polis-kötü polis" stratejisi olarak okunabilecek bu söylem, çok geçmeden Bakanlar Kurulu toplantısı sonrasında Bülent Arınç'tan zılgıtı yedi.
Bu sabah Taksim üzerinde devlet içi kanatların savaşı ilginç bir viraj aldı.
Taksim meydanında her hali ile bir tiyatro olduğu belli olan bir müdahale yaşandı. Bir kısım polis protestocu rolü oynayıp TOMA'lara isabet ettiremedikleri molotof kokteyleri atarken, TOMA'lar sözde protestocuları duş şiddetinde suyla suladı.
İlginçtir ki; polis sabah saatlerinde bu akşam yaşanan şiddet görüntülerinin hiçbiri yaşanmadan Taksim meydanını sol fraksiyonlar ve flamalarından temizlerken, AKM'nin üzerindeki sol fraksiyon posterlerini de indirdi ve AKM'nin üzerinde sadece Türk Bayrağı ve Atatürk Posterini bıraktı.
Mesaj anlayana netti.
Vali Mutlu sabahleyin yayınladığı mesajlarla hedeflerinin Taksim meydanını sol fraksiyonlardan temizlemek olduğunu ve Gezi Parkına müdahil olmayacaklarını özellikle vurguladı.
Mutlu'nun bu sözleri üzerinden çok geçmedi ki, Mutlu'yu boşa çıkaracak şekilde tekrar Gezi Parkına müdahale başladı.
Halk haklı olarak Mutlu'ya tweet üzerinden ağır "hürmetlerini" sunmaya başladı.
Vali "ıhlamur kokulu, kuş çıvıltılı Gezi Parkı" tweetlerinden sonra ikinci kez halkı hüsrana uğratmıştı oldu.
İstanbul'da Suada'nın inşaat işlerine bile müdahil olan Erdoğan'ın bu olaylarda da Vali Mutlu'yu bypass edip polisi bizzat yönettiğini bilmek için özel bir istihbarat gerek yok.
Vali Mutlu, bu akşamki , uluslararası ekranlara da vahim görüntülerle düşen müdahale sonrası,
bir yanına Emniyet müdürünü, diğer yanına bir subayı alarak bir açıklama yaptı.
Klasik bir devlet adamı açıklamasıydı fakat arada çok ince nuanslarla özellikle Atatürk'e vurgu yapmayı ihmal etmedi. Ayrıca Gezi Parkındaki gençlere , Tayyip Erdoğan'ın bugüne kadar yakınından bile geçmediği bir üslupla hitap etti.
Ayrıca çok açık bir şekilde, ciddi provokasyon istihbaratları aldığını vurgularken ve marjinal sol fraksiyonlar ile Halk arasındaki ayrımı net yaptı.
Valinin "Marjinal sol fraksiyonlar istihbarat örgütlerinin elinde" demesini beklemeyin.
3 gün önce Taksim meydanındaki havayı değiştiren kanadın "KAOS" stratejisi çerçevesinde Gezi'ye bu sefer daha ciddi bir hamle yapacağını gören "BRINKSMANSHIP-DENGE" kanadı kontrolü elinden kaçırmamak için Taksim'e diğer kanattan önce müdahale etti.
Taksim'in Reyhanlı benzeri bir bomba ile kana bulanması ihtimaline karşı , Taksim'i gaza boğup kitleleri uzaklaştırmayı seçti.
AKM'nin bir yangınla yerle bir olmasına karşı, bir kaç aracın yakılmasına vesile oldu.
DENGE kanadı, KAOS kanadının oyun alanını daraltıp, devlet içi dönüşümde kontrolü kaybetmemeye çalışıyor.
KAOS cephesi Erdoğan ; BRINKSMANSHIP = DENGE cephesi Vali Mutlu (= Abdullah Gül) üzerinden konuşuyor.
Taksim üzerinde oynanan satranç büyük.
Taksim de, küresel satrancın yerel ortaklarının sinir uçları kesişmiş durumda.
Son süreçte ortaya çıkan Vali Mutlu portresini, "iyi polis-kötü polis" senaryoları dışında, yukarıda tanımladığımız senaryo çerçevesinde daha derinlikli okumanızı tavsiye ederiz.
Bir yandan devlet içi dengeleri sağlamayan çalışan kanat...
Diğer yandan devletin kontrolünü tamamen ele geçirmeye çalışan kanat...
Ve bu kanatların arka plandaki küresel koalisyonları ile ön plandaki yüzleri.
Ortada ise, kendi dinamiğini yaratmaya, kendi sözünü söylemeye ve bu satranç oyununda piyon olmamaya çalışan bir Millet.
Millet'e kısa vadede evhen-i şer arasında taktik hamle yapmak ; uzun vadede ise bu küresel satrancı bozmaktan başka bir çare gözükmüyor.
Açık İstihbarat
http://www.acikistihbarat.com/haberdetay.aspx?id=10359
Devletler bölünmeden Milletler bölünmez.
Türkiye'de Devlet'in bölünmesi "Ergenekon" süreci ile demlenirken, son dönemde hız kazandı.
Bunun bir çok emarelerini gördük.
Daha bir kaç ay öncesine kadar güle oynaya millete AKP propagandası yapan çanakların birden birbirlerine laf geçirmeye başladıklarına şahit olduk.
Bir şehir efsanesi olarak başlayan Abdullah Gül - Tayyip Erdoğan ayrışması artık ülkenin en iyi bilinen sırrı.
Ve son olarak KCK soruşturması , MİT-Emniyet , Gülen-Erdoğan ayrışmasının bütün pis kokuları ile yüzeye vurmasına vesile oldu.
AKP iktidarını taşıyıcı sütunlarından Taraf bu dönemde çatladı.
Oral Çalışların mı, Ahmet Altan'ın mı daha haysiyetli bir iktidar yalakası olduğunu tartışmak zorunda kaldık.
Fetullah'ın ve dolayısı ile CIA'in mutfağında yetiştirilmiş kalemleri cesaretleri yettiğince Tayyip Erdoğan'a karşı tavır almaya başladı.
Mehmet Baransu ile Erdoğan'ın yaveri Rasim Ozan Kütahyalı'nın yolları ayrı düştü.
AKP iktidarına bavuş taşıyarak nice hizmetler sunan Mehmet Baransu'nun Nagehan Alçı'ya tetikçi , kocasına paragöz dediğini bile gördü bu gözler.
Anlayacağınız iktidarın sıcak yorganı altında mabadlarını büyütenlere yorgan yetmemeye başladı ve devlet içindeki ayrışma yorganı yırtarken mabadı açıkta kalanlar bağırmaya başladı.
Fetullah Gülen açıkca Tayyip Erdoğan'a tavır aldı. Hayatı boyunca hep sinsi takiyyelerin içinde olmuş bir adamın o meşhur risalelere bürünmüş söylemi içinde.
Ve geldik bugüne.
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin arifesinde, Başkanlık sistemi tartışmalarının yoğunlaştığı ve "Kraldan çok Kralcı" Davud'un oğlunun İsrail'le birlikte Suriye'ye musallat olduğu Cumhuriyet tarihinin en utanç verici dış politika hezimetinin yaşandığı bir ortamda.
Devlet içi savaş bütün çıplaklığı ile ortaya saçıldı Reyhanlı olaylarının hemen sonrasında.
Emniyet'in eteğindeki Mehmet Baransu, MİT'in 5 yaşındaki çocuğu bile fişlediğini haber yaptı daha yeni. Sanki Emniyet 85 yaşından sonra fişlemeye başlıyormuş gibi.
....
Gezi parkı olaylarını özetlemeye gerek yok. Hep birlikte tweet tweet yaşıyoruz.
Cumhuriyet tarihinde bir kırılma noktasını teşkil eden bu olaylarda sahada 3 gün önce önemli bir değişiklik gözlendi.
Birileri sahaya PKK'yı sürüp, çevresini marjinal sol fraksiyonlarla donatarak sahnenin ortasına yerleştirdi.
Anlayacağınız Tayyip Erdoğan'ın Türkiye'ye geri dönmesi ile birlikte Gladio bütün piyonlarını tahtaya yerleştirdi. (Bu yöndeki tespitlerimizin ayrıntılarını, "AKP'nin Gladio Tetikçisi PKK ile Gezi Anlaşması" başlıklı yazımızda okuyabilirsiniz.)
Tayyip Erdoğan bu krizi bir Başbakan'a yakışır şekilde yönetip kitleleri kazanacağına, aynı 80 öncesinin Demirel'i, 60 öncesinin Adnan Menderes'İ gibi ısrarla ateşe benzin dökmeye devam etti.
Erdoğan arkasına konuşlanmış Devlet kanadının hayali, bir sıkıyönetim ortamı yaratıp, ayağına dolandığını düşündüğü bürokrasi ve muhalefeti tamamıyle susturmak ve devletin dönüşümünü planladıkları şekilde tamamlamak.
Erdoğan'a karşı konuşlanmış kanat ise bu dinamiği Erdoğan'ı dengelemek ve Devlet'in dönüşümünü kendi çizgisine çekmek için kullanmak istiyor..
Erdoğan'ın arkasındaki kanat "KAOS" politikası uygularken, karşı kanat "BRINSKMANSHIP" (uçurumun ucunda denge) politikası uygulayarak Taksim üzerinden birbirlerine peşrev çekiyorlar.
Bu analizi siz isterseniz MİT-EMniyet ; Erdoğan-Gül ; Fetullah-Erdoğan; Koç-Şahenk ; Atlantik-Pasifik ; , finans kapital - reel kapital (Erdoğan'ın arkasındaki finans kapitaldir) olarak okuyun. İsterseniz bütün bu fay hatlarını yatay kesen bir çizgi üzerinden.
Sonuç değişmez.
"Brinksmanship" uygulayan kanat Gezi Parkına başından beri destek veriyor. Internet kesilmedi, GSM firmalarının araçları meydandaki halk daha iyi haberleşsin diye meydana konuşlandı ise bu Halk'ın kara kaşı kara gözü için olmadı.
Fakat "Kaos" hedefleyen Erdoğan'ın arkasındaki kanat Gezi'yi Taksim'e sol fraksiyonların marjinalliğine çekmeye çalışırken; elindeki malzemenin satranç değil tavla zekasına sahip olduğu bildiği için, adamının söylemini sürekli keskinleştiriyor.
Bu "Kaos" kanadı Erdoğan'ın mevcut tabloda Başkanlık/Cumhurbaşkanlığı şansının çok azaldığını gördüğü için tek seçenek olarak ülkeyi sıkıyönetime sürükleyip, siyasi sistemi komple askıya almayı hedefliyor.
Erdoğan'ın arkasındaki "KAOS" kanadı; ateşe benzinle giden söylemlerine rağmen ısrarla barışçıl kalmaya devam eden kitlelerin meşruiyetini sahaya fraksiyon sol gruplarla sardığı PKK'yı sürerek baltalamaya çalıştı.
Tam bu sırada Vali Mutlu, Internet üzerinden Gezi Parkı'ndaki genç kitleye yönelik , naif, romantik ama Erdoğan'ın söyleminin zıttı tweetler atmaya başladı.
Bir yönü ile "iyi polis-kötü polis" stratejisi olarak okunabilecek bu söylem, çok geçmeden Bakanlar Kurulu toplantısı sonrasında Bülent Arınç'tan zılgıtı yedi.
Bu sabah Taksim üzerinde devlet içi kanatların savaşı ilginç bir viraj aldı.
Taksim meydanında her hali ile bir tiyatro olduğu belli olan bir müdahale yaşandı. Bir kısım polis protestocu rolü oynayıp TOMA'lara isabet ettiremedikleri molotof kokteyleri atarken, TOMA'lar sözde protestocuları duş şiddetinde suyla suladı.
İlginçtir ki; polis sabah saatlerinde bu akşam yaşanan şiddet görüntülerinin hiçbiri yaşanmadan Taksim meydanını sol fraksiyonlar ve flamalarından temizlerken, AKM'nin üzerindeki sol fraksiyon posterlerini de indirdi ve AKM'nin üzerinde sadece Türk Bayrağı ve Atatürk Posterini bıraktı.
Mesaj anlayana netti.
Vali Mutlu sabahleyin yayınladığı mesajlarla hedeflerinin Taksim meydanını sol fraksiyonlardan temizlemek olduğunu ve Gezi Parkına müdahil olmayacaklarını özellikle vurguladı.
Mutlu'nun bu sözleri üzerinden çok geçmedi ki, Mutlu'yu boşa çıkaracak şekilde tekrar Gezi Parkına müdahale başladı.
Halk haklı olarak Mutlu'ya tweet üzerinden ağır "hürmetlerini" sunmaya başladı.
Vali "ıhlamur kokulu, kuş çıvıltılı Gezi Parkı" tweetlerinden sonra ikinci kez halkı hüsrana uğratmıştı oldu.
İstanbul'da Suada'nın inşaat işlerine bile müdahil olan Erdoğan'ın bu olaylarda da Vali Mutlu'yu bypass edip polisi bizzat yönettiğini bilmek için özel bir istihbarat gerek yok.
Vali Mutlu, bu akşamki , uluslararası ekranlara da vahim görüntülerle düşen müdahale sonrası,
bir yanına Emniyet müdürünü, diğer yanına bir subayı alarak bir açıklama yaptı.
Klasik bir devlet adamı açıklamasıydı fakat arada çok ince nuanslarla özellikle Atatürk'e vurgu yapmayı ihmal etmedi. Ayrıca Gezi Parkındaki gençlere , Tayyip Erdoğan'ın bugüne kadar yakınından bile geçmediği bir üslupla hitap etti.
Ayrıca çok açık bir şekilde, ciddi provokasyon istihbaratları aldığını vurgularken ve marjinal sol fraksiyonlar ile Halk arasındaki ayrımı net yaptı.
Valinin "Marjinal sol fraksiyonlar istihbarat örgütlerinin elinde" demesini beklemeyin.
3 gün önce Taksim meydanındaki havayı değiştiren kanadın "KAOS" stratejisi çerçevesinde Gezi'ye bu sefer daha ciddi bir hamle yapacağını gören "BRINKSMANSHIP-DENGE" kanadı kontrolü elinden kaçırmamak için Taksim'e diğer kanattan önce müdahale etti.
Taksim'in Reyhanlı benzeri bir bomba ile kana bulanması ihtimaline karşı , Taksim'i gaza boğup kitleleri uzaklaştırmayı seçti.
AKM'nin bir yangınla yerle bir olmasına karşı, bir kaç aracın yakılmasına vesile oldu.
DENGE kanadı, KAOS kanadının oyun alanını daraltıp, devlet içi dönüşümde kontrolü kaybetmemeye çalışıyor.
KAOS cephesi Erdoğan ; BRINKSMANSHIP = DENGE cephesi Vali Mutlu (= Abdullah Gül) üzerinden konuşuyor.
Taksim üzerinde oynanan satranç büyük.
Taksim de, küresel satrancın yerel ortaklarının sinir uçları kesişmiş durumda.
Son süreçte ortaya çıkan Vali Mutlu portresini, "iyi polis-kötü polis" senaryoları dışında, yukarıda tanımladığımız senaryo çerçevesinde daha derinlikli okumanızı tavsiye ederiz.
Bir yandan devlet içi dengeleri sağlamayan çalışan kanat...
Diğer yandan devletin kontrolünü tamamen ele geçirmeye çalışan kanat...
Ve bu kanatların arka plandaki küresel koalisyonları ile ön plandaki yüzleri.
Ortada ise, kendi dinamiğini yaratmaya, kendi sözünü söylemeye ve bu satranç oyununda piyon olmamaya çalışan bir Millet.
Millet'e kısa vadede evhen-i şer arasında taktik hamle yapmak ; uzun vadede ise bu küresel satrancı bozmaktan başka bir çare gözükmüyor.
Açık İstihbarat
http://www.acikistihbarat.com/haberdetay.aspx?id=10359
Similar topics
» Yeni Osmanlıcılığın bir boyutu: Dinlerarası Diyalog / Nurullah Çetin
» akp ülkeyi bölüyor farkında değilsiniz
» Ülkeyi Kim Kurtaracak?
» Yaşar Okuyan, o kongreye dair anılarını yazdı. "O Yıllar" adlı kitabın
» Bu adam bu ülkeyi bölecek!
» akp ülkeyi bölüyor farkında değilsiniz
» Ülkeyi Kim Kurtaracak?
» Yaşar Okuyan, o kongreye dair anılarını yazdı. "O Yıllar" adlı kitabın
» Bu adam bu ülkeyi bölecek!
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz