CUMHURİYET, ATATÜRK VE ORDU DÜŞMANLIĞINI DİN VE DEMOKRASİ ÜZERİNDEN
1 sayfadaki 1 sayfası
CUMHURİYET, ATATÜRK VE ORDU DÜŞMANLIĞINI DİN VE DEMOKRASİ ÜZERİNDEN
CUMHURİYET, ATATÜRK VE ORDU DÜŞMANLIĞINI DİN VE DEMOKRASİ ÜZERİNDEN SÜRDÜRMEYE ÇALIŞANLAR
Türkiye’de Müslüman maskesi takmış din tüccarları ile bölücüler ve sözde aydın satılmış takımı, Türkiye Cumhuriyetinin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne karşı mücadelelerini, DİN ve DEMOKRASİ üzerinden sürdürmeye çalışıyorlar.
Aslında savundukları da din ve demokrasi değil. Belki de, Kuran’daki İslam’ı en çok istismar edenler ve demokrasiden hiç hazzetmeyenler, bölücülerle el ele vermiş bu din tüccarı ve satılmış sözde aydın takımıdır.
Tek istedikleri şey; Atatürk Cumhuriyetini bölüp parçalamak, dini istismar ederek aksırıncaya tıksırıncaya kadar harama alışmış midelerini ve ceplerini doldurmak, devlet içindeki yalana ve talana dayalı iktidarlarını DİN ve DEMOKRASİ üzerinden meşrulaştırmaya ve sürdürmeye çalışmaktır.
Öncelikle, Savundukları dindarlığın, Kuran’daki İslam ile uzaktan yakından bir ilintisi yoktur. Çünkü:
Camilerde, ağızlarını Allah adıyla eğip bükerek “ Biz İslami esaslara dayalı holdingler kurup sizlere kâr payı dağıtacağız” deyip, Müslümanların paralarını toplayarak ( Kombassan, Yimpaş, İhlâs Finans ve Jet-Pa gibi) cebe atmanın, İslam’da yeri yoktur.
Yine, camilerde “ Allah rızası için fakire yardım edeceğiz ve felaketzedelerin acılarına derman olacağız diyerek” Deniz Feneri e.V’nin yaptığı ve Mercümek olayındaki “Bosna yardımlarının buharlaştırılması” gibi toplanan yardım paralarını çalıp çırpmanın İslam’da yeri yoktur.
Yardım paralarını soydukları Alman Yargısı tarafından ispatlanan şebekenin, Türkiye’deki uzantılarının yargılanmasına izin vermeyip, onları koruma altına almanın İslam’da yeri yoktur.
Kamuoyunda “nereden buldun yasası” olarak bilinen “Yolsuzlukla Mücadele Kanun Tasarısını” Meclis’ten geçirmeyip, gayrimeşru yollardan zenginleşmeye göz yummanın İslam’da yeri yoktur.
Yolsuzlukların anası olan “Kamu İhale Kanunu”nu, yolsuzluk yapanların önünü açacak şekilde ve tam 15 kere değiştirmenin İslam’da yeri yoktur.
Mısır ve kürk gibi bazı maddelerin gümrük vergilerini bir gecede düşürüp, yetkililerin evlatları gerekli ithalatı yaptıktan sonra, gümrük vergilerini tekrar yükselterek haksız kazanç sağlamanın İslam’da yeri yoktur.
Tüyü bitmedik yetimin bile hakkı olan Devletin trilyonunu, yok ettiği mahkeme kararıyla kanıtlanmış kişi veya kişilerin cezasını önce ev hapsine çevirip sonra affetmenin İslam’da yeri yoktur.
Sahte fatura kullanmak suretiyle vergi kaçırdığı iddiasıyla hakkında dava açılmış olan milletvekili ve Bakanı için kişiye özel af çıkarmanın İslam’da yeri yoktur.
Resmi evrakta sahtecilik ve zimmete para geçirmek iddialarıyla haklarında dava açılmış kişileri, milletvekili yaparak dokunulmazlık zırhına kavuşturmanın ve söz verdiği halde milletvekili dokunulmazlığını kaldırmamanın İslam’da yeri yoktur.
Ortalıkta Allah ve Peygamber nidalarıyla dolaşıp, işine gelmeyen kişi ve kurumları “Din düşmanı olmakla damgaladıktan sonra” torunu yaşındaki kız çocuğuna cinsel tacizde bulunmanın ve bunu yapanı “ Belki imam nikâhı kıymıştır” diyerek aklamaya çalışmanın İslam’da yeri yoktur.
11.İkinci Ergenekon davasının tutuklu sanığı Teğmen Mehmet Ali Çelebi’nin telefonuna Hizb-ut Tahrir üyesi olduğu iddia edilen Mahmut Oğuz Kazancı’ya ait 139 telefon numarasının emniyet tarafından yüklenmesinin ve masum kişiler aleyhine sahte delil üretilmesinin, iftira atılmasının ve buna göz yumulmasının İslam’da yeri yoktur.
Kuran’ın; “ Yalan düzerek Allah’a iftira etmek için, dillerinizin uydurma nitelendirmeleriyle şu helaldir da şu haramdır demeyin… Allah mı size izin verdi, yoksa Allah’a iftira mı ediyorsunuz?” ikazına ve emrine karşı çıkarak:
a. “Helal gıda” sertifikaları icat etmenin, bunun dışındaki gıdalar hakkında sanki harammış imajı yaratmanın,
b. “Helal giyim” mağazaları yoluyla din tüccarlığı yapmanın,
c. “Helal evlilik siteleri kurarak” dinimizi istismar etmenin, İslam’da yeri yoktur.
Kuran da; “ Resule düşen, açık bir tebliğden başka bir şey değildir.” ve yüce Allah peygamberimize “ tebliğ etmek sana, hesap sormak bize düşer.” demek suretiyle; “kullarının imanını yargılama hakkını sevgili peygamberine bile vermediği” açıkça yazılmasına rağmen, kendisini Allah yerine koyarak:
Bu toplumu, kendi işine geldiği şekilde “ inananlar ve inanmayanlar” diye bölmenin,
Laiklik taraftarlarını “ Din düşmanı” olarak damgalamanın,
Türk Ordusunu ve mensuplarını “ Din karşıtı” olarak itham etmenin,
Başı açık kadınları “Cehennemlik “ ilan etmenin, İslam’da yeri yoktur ve Allah’ın asla affetmem dediği şirktir.
İşte bunlar; Türkiye Cumhuriyetinin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne karşı mücadelelerini, DİN ÜZERİNDEN sürdürmeye çalışanlardır. Tek istedikleri şey; Atatürk Cumhuriyetini bölüp parçalamak, dini istismar ederek aksırıncaya tıksırıncaya kadar harama alışmış midelerini ve ceplerini doldurmak, devlet içindeki yalana ve talana dayalı iktidarlarını din üzerinden meşrulaştırmaya ve sürdürmeye çalışmaktır.
Türkiye Cumhuriyetinin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne karşı mücadelelerini, DEMOKRASİ ÜZERİNDEN sürdürmeye çalışanlara ve sözde aydın takımına gelince; aslında en hazzetmedikleri şey demokrasidir.
Öncelikle, Savundukları demokrasinin, çağdaş demokrasiyle uzaktan yakından bir ilintisi yoktur. Çünkü:
Bir taraftan “ İnsan hem laik ve hem de Müslüman olamaz “ diyeceksin ve türban konusunda “ ulamaya sorulmasını” talep edeceksin, Demokrasiyi ise “ İstenilen durağa gelince inilebilecek tramvaya benzeteceksin” ve sonra da, demokrasi mücadelesi verdiğini iddia edeceksin. Bunu bu halka yutturamazsınız. Zira Demokrasilerde; dini ve kültürel normlar, kamu yönetimine hâkim olamaz ve hukuku oluşturamaz. Yani, çağdaş demokrasilerde, laikliğe karşı odaklık teşkil eden eylemlerin yeri yoktur.
Bir taraftan Cumhur Başkanı, milletvekili ve Meclis Başkanı adaylarını belirleme yetkisini, tek adamın iki dudakları arasına vereceksin, diğer taraftan demokrasi havarisi kesileceksin. Çağdaş demokrasilerde, bütün bu yetkilerin tek adamda toplanmasının yeri yoktur.
Bir taraftan, siyasi partilerin finansmanının şeffaflaştırılmasını öngören kanunu çıkarmayacaksın, diğer taraftan demokrasiden bahsedeceksin. Çağdaş demokrasilerde, siyasi partilerin örtülü yollardan finansman sağlamasının yeri yoktur.
Bir taraftan “ Siyasi Ahlak Yasasını” ağzına bile almayacaksın, diğer taraftan demokrasi mücadelesi verdiğini söyleyeceksin. Çağdaş demokrasilerde, siyasi ahlak yasasıyla taçlandırılmamış rejimlerin yeri yoktur.
Bir taraftan, sırf oy avcılığı için ağzınızı açar açmaz Türkiye’de 32 etnik kimlikten bahsedeceksin ve Türk Milleti’ni alt kimlik sınıfına sokarak bu milleti ayrıştırmak için her şeyi yapacaksın, diğer taraftan birlik ve beraberlikten bahsedeceksiniz. Çağdaş demokrasilerde Etnik siyasetle demokrasi olmaz. Etnik siyaset, etnik kavgayı ve parçalanmayı doğurur. Örneğin; Kıbrıs, Yugoslavya, Lübnan, Kafkaslar, Çekoslovakya etnik siyasetle parçalandı. Irak ise etnik ve mezhep siyasetiyle kan gölüne dönüştürüldü. Cumhuriyet, laiklik ve Atatürk düşmanı bazı sözde aydınlar, ırkçı ve etnik siyaseti demokrasi maskesi arkasına gizlenerek savunuyorlar. Çağdaş demokrasilerde bu gibi ırkçı tutum ve davranışların yeri yoktur.
Bir taraftan, oy uğruna devleti tarikat şeyhleri ile aşiret reislerine parselleteceksin, diğer taraftan sorgusuz sualsiz şeyhine biat etmiş müritler ile aşiret reislerinin kölesi durumundaki marabalardan aldığın oyları, mili iradenin tecellisi sayacaksın. Çağdaş demokrasilerde milli irade, fikri hür ve vicdanı hür bireylerin özgür iradeleriyle verdikleri oylara dayanır. Bu nedenle, seçmenin iradesinin dini ve ekonomik baskılarla ipotek altına sokulmasının, çağdaş demokrasilerde yeri yoktur.
Bir taraftan demokrasiden bahsedeceksin, diğer taraftan milletvekili dokunulmazlığı zırhına bürüneceksin. Çağdaş demokrasilerde, kürsü dokunulmazlığı dışında her türlü pisliğe kalkan olan sınırsız dokunulmazlığın yeri yoktur.
Bir taraftan, Hâkimler ve savcılar Yüksek Kurulu içine Adalet Bakanı ile müsteşarını sokacaksın ve bilirkişi durumundaki Adli Tıbbı Adalet Bakanlığına bağlayacaksın ve böylece hukuku bağımlı hale getirip siyasallaştıracaksın, diğer taraftan demokrasi mücadelesi verdiğini iddia edeceksin. Çağdaş demokrasilerde; yasama, yürütme ve yargı birbirinden bağımsızdır. Yasama ve yürütmenin hukuk dışı işlemlerini denetleyemeyen ve hukukun üstünlüğünün zedelendiği bir rejimin çağdaş demokrasilerde yeri yoktur.
Bir taraftan, milletin yatak odalarına kadar girilip, özel hayatlarının gözlendiği ve dinlendiği bir korku imparatorluğu yaratacaksın, kişi ve kurumları yıpratmak için yasadışı bu kayıtları ahlaksıca ve namussuzca kullanacaksın. Diğer taraftan, demokrasi mücadelesi verdiğini söyleyeceksin. Hukukun üstün olduğu gerçek demokrasilerde bu gibi rezilliklere yer yoktur.
Bir taraftan, bazı terör olaylarının Türk Ordusu tarafından yapılmış bir provokasyon olabileceğini ima edeceksin, olayı PKK’nın yaptığı delilleriyle ispat edildikten ve PKK tarafından da kabul edildikten sonra, utanmadan hiç sesini çıkarmayacaksın. Diğer taraftan, işin ucu azıcık sana dokununca, ispat edemeyen alçaktır ve namussuzdur diyeceksin. Çağdaş demokrasilerde, bu gibi ahlaksızlıkların yeri yoktur.
Bir taraftan, sahte ihbar mektupları ile PKK itirafçılarının sözüm ona gizli tanıklıklarına dayanarak, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin terörle mücadele eden mensuplarını ve madalyalı kahramanlarını suçlayacaksın. Diğer taraftan Habur sınır kapısından gelen ve asla pişman olmadıklarını söyleyen PKK teröristleri pişmanlık yasasından yararlandırıp serbest bırakacaksın ve bunun adına da “Demokratik Açılım” diyeceksin. Çağdaş demokrasilerde bu gibi aşiret tipi keyfi yönetime yer yoktur.
Sonuç olarak:
Dindar maskesi arkasına gizlenerek gece gündüz, bıkmadan ve usanmadan Cumhuriyeti, Atatürk’ü, laiklik taraftarlarını ve Türk Ordusunu dinsizlikle itham edenlerin, söylediklerine ile yaptıklarına bakarsak:
Dini istismar ederek aksırıncaya tıksırıncaya kadar harama alışmış midelerini ve ceplerini doldurmaya uğraştıklarını,
Devlet içindeki yalana ve talana dayalı iktidarlarını din üzerinden meşrulaştırmaya ve sürdürmeye çalıştıklarını,
Bölücülerle işbirliği içinde olduklarını veya onların değirmenine su taşıdıklarını kolayca anlayabiliriz.
Demokrat maskesi arkasına gizlenerek gece gündüz, bıkmadan ve usanmadan Cumhuriyeti, Atatürk’ü, laiklik taraftarlarını ve Türk Ordusunu demokrasi düşmanı, darbeci ve Ergenekoncu olmakla itham edenlerin, söyledikleri ile yaptıklarına bakarsak:
Türkiye’nin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü parçalamaya çalıştıklarını
Akademik unvanlarını, bilimsel ahlaklarını ve kalemlerini Atatürk Cumhuriyeti düşmanlarının emrine sattıklarını,
Çağdaş demokrasi ile hiç alakalarının olmadığını açıkça görebiliriz.
Hikmet YAVAŞ (İZMİR)
Türkiye’de Müslüman maskesi takmış din tüccarları ile bölücüler ve sözde aydın satılmış takımı, Türkiye Cumhuriyetinin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne karşı mücadelelerini, DİN ve DEMOKRASİ üzerinden sürdürmeye çalışıyorlar.
Aslında savundukları da din ve demokrasi değil. Belki de, Kuran’daki İslam’ı en çok istismar edenler ve demokrasiden hiç hazzetmeyenler, bölücülerle el ele vermiş bu din tüccarı ve satılmış sözde aydın takımıdır.
Tek istedikleri şey; Atatürk Cumhuriyetini bölüp parçalamak, dini istismar ederek aksırıncaya tıksırıncaya kadar harama alışmış midelerini ve ceplerini doldurmak, devlet içindeki yalana ve talana dayalı iktidarlarını DİN ve DEMOKRASİ üzerinden meşrulaştırmaya ve sürdürmeye çalışmaktır.
Öncelikle, Savundukları dindarlığın, Kuran’daki İslam ile uzaktan yakından bir ilintisi yoktur. Çünkü:
Camilerde, ağızlarını Allah adıyla eğip bükerek “ Biz İslami esaslara dayalı holdingler kurup sizlere kâr payı dağıtacağız” deyip, Müslümanların paralarını toplayarak ( Kombassan, Yimpaş, İhlâs Finans ve Jet-Pa gibi) cebe atmanın, İslam’da yeri yoktur.
Yine, camilerde “ Allah rızası için fakire yardım edeceğiz ve felaketzedelerin acılarına derman olacağız diyerek” Deniz Feneri e.V’nin yaptığı ve Mercümek olayındaki “Bosna yardımlarının buharlaştırılması” gibi toplanan yardım paralarını çalıp çırpmanın İslam’da yeri yoktur.
Yardım paralarını soydukları Alman Yargısı tarafından ispatlanan şebekenin, Türkiye’deki uzantılarının yargılanmasına izin vermeyip, onları koruma altına almanın İslam’da yeri yoktur.
Kamuoyunda “nereden buldun yasası” olarak bilinen “Yolsuzlukla Mücadele Kanun Tasarısını” Meclis’ten geçirmeyip, gayrimeşru yollardan zenginleşmeye göz yummanın İslam’da yeri yoktur.
Yolsuzlukların anası olan “Kamu İhale Kanunu”nu, yolsuzluk yapanların önünü açacak şekilde ve tam 15 kere değiştirmenin İslam’da yeri yoktur.
Mısır ve kürk gibi bazı maddelerin gümrük vergilerini bir gecede düşürüp, yetkililerin evlatları gerekli ithalatı yaptıktan sonra, gümrük vergilerini tekrar yükselterek haksız kazanç sağlamanın İslam’da yeri yoktur.
Tüyü bitmedik yetimin bile hakkı olan Devletin trilyonunu, yok ettiği mahkeme kararıyla kanıtlanmış kişi veya kişilerin cezasını önce ev hapsine çevirip sonra affetmenin İslam’da yeri yoktur.
Sahte fatura kullanmak suretiyle vergi kaçırdığı iddiasıyla hakkında dava açılmış olan milletvekili ve Bakanı için kişiye özel af çıkarmanın İslam’da yeri yoktur.
Resmi evrakta sahtecilik ve zimmete para geçirmek iddialarıyla haklarında dava açılmış kişileri, milletvekili yaparak dokunulmazlık zırhına kavuşturmanın ve söz verdiği halde milletvekili dokunulmazlığını kaldırmamanın İslam’da yeri yoktur.
Ortalıkta Allah ve Peygamber nidalarıyla dolaşıp, işine gelmeyen kişi ve kurumları “Din düşmanı olmakla damgaladıktan sonra” torunu yaşındaki kız çocuğuna cinsel tacizde bulunmanın ve bunu yapanı “ Belki imam nikâhı kıymıştır” diyerek aklamaya çalışmanın İslam’da yeri yoktur.
11.İkinci Ergenekon davasının tutuklu sanığı Teğmen Mehmet Ali Çelebi’nin telefonuna Hizb-ut Tahrir üyesi olduğu iddia edilen Mahmut Oğuz Kazancı’ya ait 139 telefon numarasının emniyet tarafından yüklenmesinin ve masum kişiler aleyhine sahte delil üretilmesinin, iftira atılmasının ve buna göz yumulmasının İslam’da yeri yoktur.
Kuran’ın; “ Yalan düzerek Allah’a iftira etmek için, dillerinizin uydurma nitelendirmeleriyle şu helaldir da şu haramdır demeyin… Allah mı size izin verdi, yoksa Allah’a iftira mı ediyorsunuz?” ikazına ve emrine karşı çıkarak:
a. “Helal gıda” sertifikaları icat etmenin, bunun dışındaki gıdalar hakkında sanki harammış imajı yaratmanın,
b. “Helal giyim” mağazaları yoluyla din tüccarlığı yapmanın,
c. “Helal evlilik siteleri kurarak” dinimizi istismar etmenin, İslam’da yeri yoktur.
Kuran da; “ Resule düşen, açık bir tebliğden başka bir şey değildir.” ve yüce Allah peygamberimize “ tebliğ etmek sana, hesap sormak bize düşer.” demek suretiyle; “kullarının imanını yargılama hakkını sevgili peygamberine bile vermediği” açıkça yazılmasına rağmen, kendisini Allah yerine koyarak:
Bu toplumu, kendi işine geldiği şekilde “ inananlar ve inanmayanlar” diye bölmenin,
Laiklik taraftarlarını “ Din düşmanı” olarak damgalamanın,
Türk Ordusunu ve mensuplarını “ Din karşıtı” olarak itham etmenin,
Başı açık kadınları “Cehennemlik “ ilan etmenin, İslam’da yeri yoktur ve Allah’ın asla affetmem dediği şirktir.
İşte bunlar; Türkiye Cumhuriyetinin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne karşı mücadelelerini, DİN ÜZERİNDEN sürdürmeye çalışanlardır. Tek istedikleri şey; Atatürk Cumhuriyetini bölüp parçalamak, dini istismar ederek aksırıncaya tıksırıncaya kadar harama alışmış midelerini ve ceplerini doldurmak, devlet içindeki yalana ve talana dayalı iktidarlarını din üzerinden meşrulaştırmaya ve sürdürmeye çalışmaktır.
Türkiye Cumhuriyetinin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne karşı mücadelelerini, DEMOKRASİ ÜZERİNDEN sürdürmeye çalışanlara ve sözde aydın takımına gelince; aslında en hazzetmedikleri şey demokrasidir.
Öncelikle, Savundukları demokrasinin, çağdaş demokrasiyle uzaktan yakından bir ilintisi yoktur. Çünkü:
Bir taraftan “ İnsan hem laik ve hem de Müslüman olamaz “ diyeceksin ve türban konusunda “ ulamaya sorulmasını” talep edeceksin, Demokrasiyi ise “ İstenilen durağa gelince inilebilecek tramvaya benzeteceksin” ve sonra da, demokrasi mücadelesi verdiğini iddia edeceksin. Bunu bu halka yutturamazsınız. Zira Demokrasilerde; dini ve kültürel normlar, kamu yönetimine hâkim olamaz ve hukuku oluşturamaz. Yani, çağdaş demokrasilerde, laikliğe karşı odaklık teşkil eden eylemlerin yeri yoktur.
Bir taraftan Cumhur Başkanı, milletvekili ve Meclis Başkanı adaylarını belirleme yetkisini, tek adamın iki dudakları arasına vereceksin, diğer taraftan demokrasi havarisi kesileceksin. Çağdaş demokrasilerde, bütün bu yetkilerin tek adamda toplanmasının yeri yoktur.
Bir taraftan, siyasi partilerin finansmanının şeffaflaştırılmasını öngören kanunu çıkarmayacaksın, diğer taraftan demokrasiden bahsedeceksin. Çağdaş demokrasilerde, siyasi partilerin örtülü yollardan finansman sağlamasının yeri yoktur.
Bir taraftan “ Siyasi Ahlak Yasasını” ağzına bile almayacaksın, diğer taraftan demokrasi mücadelesi verdiğini söyleyeceksin. Çağdaş demokrasilerde, siyasi ahlak yasasıyla taçlandırılmamış rejimlerin yeri yoktur.
Bir taraftan, sırf oy avcılığı için ağzınızı açar açmaz Türkiye’de 32 etnik kimlikten bahsedeceksin ve Türk Milleti’ni alt kimlik sınıfına sokarak bu milleti ayrıştırmak için her şeyi yapacaksın, diğer taraftan birlik ve beraberlikten bahsedeceksiniz. Çağdaş demokrasilerde Etnik siyasetle demokrasi olmaz. Etnik siyaset, etnik kavgayı ve parçalanmayı doğurur. Örneğin; Kıbrıs, Yugoslavya, Lübnan, Kafkaslar, Çekoslovakya etnik siyasetle parçalandı. Irak ise etnik ve mezhep siyasetiyle kan gölüne dönüştürüldü. Cumhuriyet, laiklik ve Atatürk düşmanı bazı sözde aydınlar, ırkçı ve etnik siyaseti demokrasi maskesi arkasına gizlenerek savunuyorlar. Çağdaş demokrasilerde bu gibi ırkçı tutum ve davranışların yeri yoktur.
Bir taraftan, oy uğruna devleti tarikat şeyhleri ile aşiret reislerine parselleteceksin, diğer taraftan sorgusuz sualsiz şeyhine biat etmiş müritler ile aşiret reislerinin kölesi durumundaki marabalardan aldığın oyları, mili iradenin tecellisi sayacaksın. Çağdaş demokrasilerde milli irade, fikri hür ve vicdanı hür bireylerin özgür iradeleriyle verdikleri oylara dayanır. Bu nedenle, seçmenin iradesinin dini ve ekonomik baskılarla ipotek altına sokulmasının, çağdaş demokrasilerde yeri yoktur.
Bir taraftan demokrasiden bahsedeceksin, diğer taraftan milletvekili dokunulmazlığı zırhına bürüneceksin. Çağdaş demokrasilerde, kürsü dokunulmazlığı dışında her türlü pisliğe kalkan olan sınırsız dokunulmazlığın yeri yoktur.
Bir taraftan, Hâkimler ve savcılar Yüksek Kurulu içine Adalet Bakanı ile müsteşarını sokacaksın ve bilirkişi durumundaki Adli Tıbbı Adalet Bakanlığına bağlayacaksın ve böylece hukuku bağımlı hale getirip siyasallaştıracaksın, diğer taraftan demokrasi mücadelesi verdiğini iddia edeceksin. Çağdaş demokrasilerde; yasama, yürütme ve yargı birbirinden bağımsızdır. Yasama ve yürütmenin hukuk dışı işlemlerini denetleyemeyen ve hukukun üstünlüğünün zedelendiği bir rejimin çağdaş demokrasilerde yeri yoktur.
Bir taraftan, milletin yatak odalarına kadar girilip, özel hayatlarının gözlendiği ve dinlendiği bir korku imparatorluğu yaratacaksın, kişi ve kurumları yıpratmak için yasadışı bu kayıtları ahlaksıca ve namussuzca kullanacaksın. Diğer taraftan, demokrasi mücadelesi verdiğini söyleyeceksin. Hukukun üstün olduğu gerçek demokrasilerde bu gibi rezilliklere yer yoktur.
Bir taraftan, bazı terör olaylarının Türk Ordusu tarafından yapılmış bir provokasyon olabileceğini ima edeceksin, olayı PKK’nın yaptığı delilleriyle ispat edildikten ve PKK tarafından da kabul edildikten sonra, utanmadan hiç sesini çıkarmayacaksın. Diğer taraftan, işin ucu azıcık sana dokununca, ispat edemeyen alçaktır ve namussuzdur diyeceksin. Çağdaş demokrasilerde, bu gibi ahlaksızlıkların yeri yoktur.
Bir taraftan, sahte ihbar mektupları ile PKK itirafçılarının sözüm ona gizli tanıklıklarına dayanarak, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin terörle mücadele eden mensuplarını ve madalyalı kahramanlarını suçlayacaksın. Diğer taraftan Habur sınır kapısından gelen ve asla pişman olmadıklarını söyleyen PKK teröristleri pişmanlık yasasından yararlandırıp serbest bırakacaksın ve bunun adına da “Demokratik Açılım” diyeceksin. Çağdaş demokrasilerde bu gibi aşiret tipi keyfi yönetime yer yoktur.
Sonuç olarak:
Dindar maskesi arkasına gizlenerek gece gündüz, bıkmadan ve usanmadan Cumhuriyeti, Atatürk’ü, laiklik taraftarlarını ve Türk Ordusunu dinsizlikle itham edenlerin, söylediklerine ile yaptıklarına bakarsak:
Dini istismar ederek aksırıncaya tıksırıncaya kadar harama alışmış midelerini ve ceplerini doldurmaya uğraştıklarını,
Devlet içindeki yalana ve talana dayalı iktidarlarını din üzerinden meşrulaştırmaya ve sürdürmeye çalıştıklarını,
Bölücülerle işbirliği içinde olduklarını veya onların değirmenine su taşıdıklarını kolayca anlayabiliriz.
Demokrat maskesi arkasına gizlenerek gece gündüz, bıkmadan ve usanmadan Cumhuriyeti, Atatürk’ü, laiklik taraftarlarını ve Türk Ordusunu demokrasi düşmanı, darbeci ve Ergenekoncu olmakla itham edenlerin, söyledikleri ile yaptıklarına bakarsak:
Türkiye’nin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü parçalamaya çalıştıklarını
Akademik unvanlarını, bilimsel ahlaklarını ve kalemlerini Atatürk Cumhuriyeti düşmanlarının emrine sattıklarını,
Çağdaş demokrasi ile hiç alakalarının olmadığını açıkça görebiliriz.
Hikmet YAVAŞ (İZMİR)
Similar topics
» Türk düşmanlığı, Mehmetçik düşmanlığı, Cumhuriyet düşmanlığı, Atatürk
» Cumhuriyet ve Atatürk düşmanlarının YAKIN TARİHİMİZLE ilgili, bilmedi
» DÜNDEN BUGÜNE ATATÜRK VE CUMHURİYET KARŞITLIĞINA DAYALI SAĞ CEPHELEŞME* Hanifi ALTAŞ
» Demokrasi Havarisi
» Ordu millet-ordu devlet ilkesi
» Cumhuriyet ve Atatürk düşmanlarının YAKIN TARİHİMİZLE ilgili, bilmedi
» DÜNDEN BUGÜNE ATATÜRK VE CUMHURİYET KARŞITLIĞINA DAYALI SAĞ CEPHELEŞME* Hanifi ALTAŞ
» Demokrasi Havarisi
» Ordu millet-ordu devlet ilkesi
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz